Eskiler 'imik dokuz boğumdur' demişler. Bunun anlamı, dokuz kere düşünüp bir kere söyle anlamındadır. Öyle bir duruma geldik ki, herkes ağzına geleni söylüyor. Yani, bakla ağızda hiç ıslanmıyor. Öncelikle, şunu düşünmeliyiz ki, eğer birisi sizin hakkınızda kötü bir ifade kullanmış ise; öncelikle öfkenizin geçmesini beklemeniz gerekir. Eğer, öfke akla hükmedecek olur ise, söylenmesinde sakıncalı veya istenilmeyen ifadeleri kullanabilirsiniz. Onun için de, aklınızın öfkenizin önüne geçmesi için beklemeniz gerekir. İşte, o zaman ifadeleriniz yerinde olacak ve daha sonra sizlere söylenebilecek olan tenkitlerden kurtulabilirsiniz. Özellikle, son yıllarda siyasi hayatımızda yaşanan olaylar ve siyasilerin birbirlerine karşı kullandıkları ifadeleri tasvip etmemiz mümkün değildir. Elbette, iyi bir akıl ve düşünce ile her türlü fikrinizi ifade edebilişiniz. Espri ve belagat için mutlaka bir birikimin olma gereği de ortadadır. Aslı var veya yok, yalan veya doğru olan bir fikir veya daha doğrusu bir hakaret gündeme geldiği zaman, medyaya daha intikal eder, etmez kısa bir zaman içinde bunun, yine küfürlü olan cevabına rastlıyoruz. Birincisi ne kadar öfke içeriyor ise, ikincisi, yani cevap da aynı tip öfke ile ortaya çıkmaktadır. Öfke kontrolü yapılmalı ve aklın öne geçmesini beklemek gerekir.

Söz ağzınızdan çıkmadan önce, fikir aşamasında sizin esirinizdir. Ağızınızdan çıktıktan sonra ise, siz sözünüzün esiri olursunuz. Daha önce de müteaddit sefer, siyasetteki bu gerilimi tasvip etmediğimi yazmıştım. Özellikle, siyasiler şuna dikkat etmek mecburiyetindedirler ki, bu gerginlik dalga dalga halkımıza da yansımaktadır. Partiler arasındaki bu çekişmeler, diğer partilere karşı olan tavırlara yansımaktadır. Şunu açıkça ifade etmek gereği ortadadır ki, demokratik bir ortamda, partiler birbirlerine düşman kişiler değildir, olmamalıdır. Siyaset, millete hizmet için; milletin hademesi olmak için yapılır. Yoksa bir partinin diğerini ezmesi veya ortadan kaldırması için değildir. Bu hizmet yarışı ise, ülkenin kalkınmasında çok önemli bir husus olarak ortaya çıkmaktadır. Demokrasilerde, asla dikensiz bir gül bahçesi olamaz, olmamalıdır. Elbette, kimisi ülke için çok iyi bir proje uyguladığını düşünebilir. Bunun karşısında olanlara da tolerans göstermek gereği ortadadır. İktidarda olan hiçbir parti, mükemmel değildir. En az hata yapan iktidar en iyidir. Zira insan olarak yaratılmışlığın en önemli özelliği, hatadan arınmamış olmamızda yatar. İnsan her zaman hata yapar. Hatalarından ders alarak, her geçen zaman içinde daha az hata yapmayı öğrenir. Buna bir şeyi de ilave etmek isterim ki, yani hatayı tekrarlamak ise hiç de iyi değildir. Bütün bunları gözleyen seçmen ise, hakemdir, hakimdir ve kararını sandıkta verir. Öncelikle siyasilerin şuna dikkat etmeleri gerekir. Hareketleriyle halka örnek olmalıdırlar. İleriye doğru düşünecek olursak, halkımızda gördüğümüz tahammülsüzlüğün nedenini, siyasetimizdeki bu toleranssızlığa bağlıyorum. Kırk yıl veya daha uzun süre dost olan kişilerin, parti meselesi yüzünden birbirlerine düşman olduğunu görüyoruz. Ülkedeki bölünmüşlüklere ilave olarak, bir de partilerin ortaya koyduğu bölünmüşlük ortaya çıkacak olur ise, ülkemiz dayanılmaz bir hizipleşme içine itilecektir. Hangi partiden olursa, olsun Türkiye'de yaşayan insanlarımız, birbirinin kardeşidir ve olmak mecburiyetindedir. Eğer bir gemide birlikte, bir rotada ve bir geleceğe doğru yol alıyor isek; birlik ve beraberlik içinde olma gereğini kabul etmek mecburiyetindeyiz, ayrımcılığa izin verilmemelidir. Saygılarımla.