Çoğunlukla üzüntü duyduğum konuşmalara şahit oluyorum. Kimileri, ABD buna izin vermeyeceği için üzerinde durulan konuda bir şey yapılamayacağını, diğer kimileri ise başka bir tarafın daha etkili olduğunu ve onun izni alınması gerektiği fikrini ileri sürmektedirler. Bir zamanlar ülkemizde Amerika taraftarları vardı. Onlara göre, Amerika nın iznini almadan bir şey yapılamayacağını iddia ederlerdi. Diğer bir grup ise, Rusya nın baskın olduğunu iddia ediyorlardı. Üçüncü bir grup ise, Türkiye nin yönünü doğu veya Araplara çevirmesi gerektiğini ve bu şekilde kurtuluşa gidileceğini iddia ediyorlardı. Bütün bunların yanlış olduğu geçen zaman içinde ortaya çıkmış oldu. Şimdi ise, tek kutuplu dünyada varsa, yoksa ABD yerini almış bulunmaktadır. Çevrenize baktığınız zaman, kullandığımız bütün ürünler ithal olduğu gibi, kafamızdaki fikirler de ithaldir. Okumayan ve olaylar karşısında fikir yürütemeyen toplumların, düşünce tarzındaki kolaycılığa bu en güzel örnektir. Sürünün başındaki koçun uçurumdan atlaması ve diğerlerinin bunu takip etmesi gibi, ilkel toplumlarda lider ne derse o yapılır. Zira, fikir üretme gücünden yoksun olanların bir nevi kolaycılığa kaçmalarından bu ortaya çıkmaktadır. Bilim ile beyinleri yoğurmak ve beyinlere esnek bir yapı vermek gerekir. Fakat, ülkemiz gibi okumayan ve okudukları üzerinde yorumlar yapmayan veya yapamayan toplumlarda; tekdüze ve yukarıdan gelen emirlere tam itaat olduğu için, bu insanların beyinleri tekdüze çalışmakta ve kendi kanaatlerin dışındaki fikirleri reddetmektedir. Beyin bu fikirleri kabule zorlandığı takdirde acı duyar. Aynen vücudunuzun bir organını uzun süre çalıştırmadığınız zaman, bir süre sonra onu çalıştırmaya başlarsanız bazı hareketleri yapmakta zorlanacaktır. Özellikle, bilimden yoksun olarak çalışan beyinler ancak kendisine öteden beri, belirli şekillerde verilen fikirlere göre bir çalışma sistemi kendince geliştirecektir. Bu noktada ise, sosyal şizofreni başlar ve o ancak kurgulandığı yönde çalışır.
Bugün çokça kullandığımız bilgisayar programları gibi, sadece ona depo edilen bilgilere göre yanıt verir ve diğerlerini ise reddeder. Maalesef bugünkü eğitim programları da ezberci, programlanmış bilgisayar sistemleri gibidir. Bir beynin yaratıcı olması için her türlü yöne açık olması gerekir. Zira, tek düze olarak verilen bilgiler ise gençliğin yetişmesinde etkili olmayacaktır. Ortaçağda bir papazın, kendini dinleyenlere; sizin düşünmenize gerek yoktur, zira İsa size her şeyi verdi . Yani bunun anlamı papazların düşünmesi ve halkı yönlendirmesi anlamına gelmektedir. Bunun için Müslümanlıkta, Allah ile kul arasında ilişkiyi kuracak bir ruhban sınıfı bulunmamaktadır. Her inanan birey Allah ı ile karşı karşıyadır ve ancak her şeyi ondan istemektedir. Bunun aksine olarak, araya girebilecek kişilerin olması veya ortaya çıkması Müslümanlığın reddettiği hususlardır. Gerek dinde ve gerekse bilimde tarafsız olarak bilgilerin verilmesi ve gerçeği gençlerin bulması gerekir. Özellikle bilimde, bunun böyle olması gerekir. Zira, bilimde yanlışlar olabilir ve bu yanlışlardan kurtulabilmek de ancak bilimsel yollarla mümkündür. Gelişme süreci içindeki, bilime baktığınız zaman; onda bir değişimin olduğunu görürüz. Eğer, bilim statik bir yapıda olsa idi, insanlığın bugün geldiği seviyenin olması mümkün değildi. Ancak, ortaçağda bilim üzerindeki, dinin baskısını ortadan kaldıran Avrupa Rönesans ile bilim çağına girmiştir. Floransa da Galileo Galilei nin evinde hep bunları düşünmüştüm. Açıkça ifade etmek gerekir ise, din ve bilimin kulvarları tamamen farklıdır. Din dün nasıl ise, bugün de aynı ve gelecekte de aynı olacaktır. Zira o doğmadır, inanç meselesidir. Halbuki bilimde bugün doğru olan şey, daha sonraki bir gün değişebilir ve değişmesi de gerekir. Bilimin tarihi incelendiği zaman bunun böyle olduğu görülecektir. Çoğunlukla bizde yanlış anlaşılan veya anlatılan diğer husus ise, bilimin değişmezliğidir. Gençlere bilimin bir değişim içinde olduğu ve statik olamayacağı anlatılmalıdır. Bilim kuşkucudur, kuşku duymak durumundadır. Gerçeklere yanılma ve tekrar, tekrar deneme yöntemleri ile gidilmektedir. Böylelikle gençler yanlış eğilimlerden kurtarılabilir. Niçin iki kere iki dört ediyor? Bir, bir daha iki ediyor, düşündünüz mü? Birçok okuyucum bunu asla düşünmemiştir. Saygılarımla.