Günlük çalışma ve yaşamın getirdiklerinin, yaşamın sıkıcı, rutin eleştirileriyle iç içe girdiği söylemler klişeleşmiş vurgulardır.

Hepimizin yaptığı gibi sabahın köründe kalkıp, takım elbisesini giyip kravatını bağlayıp saçını tarayıp yola koyulmak erkekler için ne kadar kolaydır. Düşünün bir de biz kadınları, gardarobu açıp acaba bugün hangisini giysem, makyajımı hangi elbiseme göre yapsam, saçımı toplasam mı yoksa açık mı bıraksam, evliyseniz ve bir de cocuğunuz varsa işiniz daha da zordur. Çıkmadan önce onun ile ilgilenmek, eşinizin kahvaltısını hazırlamak elinizin ayağınıza karışırması demektir.

Hadi bunları hallettiniz apar topar yola çıkarsınız, geç kalmamak için otbüse ya da metroya yetişmek zorunda kalır yoğun trafik çilesini çeker, duvar boyası asırlardır değişmemiş, kapıları açılırken gıcırdadığını, masanızın ne kadar küçük ve loş bir köşede olduğunu fark edemediğiniz işyerine gelir alışkın olduğunuz rutin işinize başlarsınız.

Yani günlük yaşantımızın özü temelde budur...

Yaşam her konuda böyle gelip geçer..

Bu günlük yaşamın ne kadar monoton olduğunun bir kanıtıdır aslında ama fark etmeyiz çünkü karga şeyini yemeden yataktan çıkıp, dünyanın en mutlu ve özgüvenli insanlarıymış gibi hayata karışmanın ve her gün ne yapıyorsak onu yaptığımızdandır...

Herkesin yaptığını yaparak farklı bir yaşama (çok zenginliğe, daha fazla mutluluğa, güzel bir aşk hayatına gibi) kavuşacağız yönündeki o garip çelişki dolu düşler içinde kaybolup gideriz.

Kısaca;
Nerede, nasıl yaşıyorsak insanca yaşayalım, böylesine güzel bir dünyada "yaşadım" diyebilmek için...
Sevgiyle kalın....