Toplumda bireylerin konumu kadar, nasıl geldikleri de önemlidir.
Cumhurbaşkanı'ndan, doktoruna, profesöründen işadamına kadar…
Kim bulunduğu seviyeye kendi emekleriyle gelmiştir acaba?
Bireyler kendi başlarına değil, toplumla beraberken bir değer taşıyor. Bireyleri başarıya taşıyan çevresini ve toplumun bireylere kazandırdıklarını bir kenara atamayız. Geriye bakıldığında, herkesin kendisine katkı sağlayan topluma bir vefa borcu var.
Bu mesleklerden öğretmenlik ayrı bir değer. Çocuklarımızı hayata hazırlayan, toplumun temel taşlarını örgü gibi ören öğretmenlerimiz. Hepimiz onlara çok şey borçluyuz ve onlarla ilgili unutmadığı birçok anısı mutlaka vardır. Öğretmenlerimizin de mesleği kazanmaların da kendilerine katkı sunan topluma karşı görevleri var kuşkusuz.
Bu karşılıklı ilişkide vefanın bilincini iyi idrak etmek gerekiyor. Bireylerin birbiriyle dayanışması unutulmuyor ve zamanı gelince 'benim sorumluluğum burada başlıyor' diyerek gereğini yapıyor. Yani yaşanmışlardan alınanlar unutulmuyor.
Yavuzhan öğretmen; mesleğinin baharındaki öğretmenimizin öğrencileri, ''vefa'' denen olguyu zaman içinde kendisinden çok iyi öğreneceklerdir.
O mesleğe başlarken 'Çok şükür kendimi kurtardım' diyen birisi değil.
Hasretiz böyle öğretmenlere ve bu öğretmenlerimizi ön plana çıkarmak zorundayız.
Öğretmenimizin asıl hikayesi ise farklı; 2007 yılı lise çağlarında lösemiye yakalanmıştı. Yılmadı, pes etmedi, tevekkül etti ailesiyle ''hastalık bizler için'' dedi. O günler içine kapanıklığını aşmak için doktorları dahi ayrı mücadeleler vermişti.
Bir tarafta hastalıkla mücadele, diğer tarafta gelecekle ilgili planlar.
Üç yıllık tedavilerin sonunda yaşam seyrinde değişikliğe gitmeden, üniversite eğitimini de tamamladı. Lösemiyi yenen öğretmenimiz, şu anda Muş ili Şenoba Köyü'nde kendisine emanet edilen çocuklarımızı yetiştiriyor.
Rabia-Süleyman çiftinin erkek evladı, çocuklarla beraber olmanın kendisine ayrı bir lütuf olduğunu söylerken, bu ortamdan mutlu olmaya çalışıyor. Çocukların farklı bir değer olduğunu kabullenmiş, onlara faydalı olmak için görevinin başında.
"Allah bana bu mesleği nasip etti. Çocukları seviyorum ve onların en iyi değerleri alabilmesinde mesleğim hedefime ulaşmam için bir fırsat." diyen Yavuzhan, bize şunları söyledi.
"Kenan abi, lösemiyi yendim. Şükrümün edası için sizlerin yanında olmam gerekiyor. Lösemiyle mücadeleyi ancak yaşayan bilir. Çalışmalarınıza katkı vermek istiyorum."
Bu sözlerin mutluluğu bizim içinde tarifsizdi.
''Toplumdan aldığını topluma vermek isteyen, kendisini topluma borçlu gören bir öğretmenim'' diyordu. Sevgili öğretmenimizi kendisi gibi hastalıkla mücadele eden aileler ve çocuklarımızla buluşturduğumuzda, anlatılmaz bir mutluluk yaşadı.
Lösemiyi yenen öğretmenimiz bir model artık.
'Devletin memuruyum, çok şükür karnım doyuyor. Bana ne görev düşüyorsa varım.' Diyerek bizlere açık çek verdi. Topluma borcun iadesi, vefa bu olsa gerek.
Teşekkürler öğretmenim. Yolun, izin açık olsun.