Fiyat değişik şekillerde tanımlanabilen bir olgu olmakla birlikte, benim en çok sevdiğim ve katıldığım tanımlama 'tüketicinin ödemeye hazır olduğu değer' şeklinde yapılan tanımlamadır.

İşletmeler ürünlerinin yaşam seyirlerine ve pazarda yer almak istedikleri konuma göre çeşitli fiyatlandırma stratejilerini uygulayabilir. Bu ülkeden ülkeye ve hatta üründen ürüne değişen bir durumdur.

İhracat yapan kurumlar açısından olayı değerlendirdiğimizde; ürünün bu limanda mı yoksa alıcının limanında mı teslim edileceğine kadar detaylı bir şekilde fiyatlandırma yapılabiliyor.

Reel sektörde en çok uygulanan modellerden bir tanesi maliyet + kar usulü fiyatlandırmadır. Bu fiyatlandırma modelinin odak noktasında ürünün maliyetinin doğru şekilde hesaplanması yatmaktadır. Bugün reel sektörde hala birçok işletme maalesef ürünlerinin gerçek maliyetlerini saptayamaz halde.

Birçok işletme bugün kurumsal kaynak planlaması sistemleri kullanmalarına rağmen hala maliyetlerini saptayamıyor. Bunun elbette birçok sebebi olmakla birlikte en temel sebeplerden bir tanesi ürünlerin bir şekilde satılıyor olmasıdır. Birçok patron aslında maliyet + kar usulünü uyguluyoruz diye düşünse de aslında piyasa bedellerini kendilerine baz alıyorlar.

Patronların en temel şikayet ettiği konulardan bir tanesi zamanlarının olmayışı ya da başka bir anlatımla üzerlerindeki zaman baskılarıdır. Siparişlere yetişme kaygısı yüzünden esasında en temel problemlerinden bir tanesi olan bir birim malı ne kadara ürettiği konusuna yeterince önem vermiyorlar. Bunun üzerine biraz eğilseler, aslında bu sorunlarını çok kolay bir şekilde halledecekler.

Hizmet sektöründe durum biraz daha karışık. Özellikle turizm sektöründe uygulanan fiyatlama modelleri, bugünlerde fazlasıyla gündemde ve konuşulmaya devam ediliyor. Her şey dahil sistemi bu zamana kadar birçok kurum tarafından kullanıldı. Bugün yaşanan sektörel krizle birlikte fiyatlama modelleri de tartışılır hale geldi.

Turizmde ilk başta her şey dahil sistemi son derece karlı bir sistem idi. Bu sistemde ilk başta her şey yolunda idi. Ancak zamanla değişen rekabet şartları ile birlikte tüketicinin de beklentileri arttı. Müşteri memnuniyetini sağlamak adına konaklama işletmeleri tüketicilerin beklentilerini sürekli olarak karşıladı. Buna karşın rekabet fiyat baskısını da beraberinde getirdi. Müşteri artık otel rezervasyonlarını internetten, sanal dünyada uygulamalardan veya tur operatörleri aracılığı ile satın almaya başladı.

Müşterinin beklenti düzeyi sürekli artarken rekabette ayakta kalmak isteyen konaklama işletmeleri, fiyatlarını ya sabit tuttu veya daha fazla doluluk oranını yakalamak adına daha ucuza satmak durumunda kaldı. Tam da bu noktada konaklama işletmelerinin gözden kaçırdığı veya nasılsa odalarımız doluyor düşüncesi ile ihmal ettiği gerçek maliyetlerin yükseliyor olması gerçeği idi.

Tüm bu değişkenleri biraraya getirdiğimizde, turizmci açısından bugün karar verilmesi konu hala geleneksel fiyatlandırma usullerine devam edilip edilmeyeceğidir.

Bana göre turizm sektöründe bugün yaşanan sektörel kriz sektör açısından yeni bir sıçramanın eşik noktası olabilir. Her kriz fırsatları da beraberinde getirir. Bu yüzden turizmci bu konuda bir an önce karar vermeli ve 2017 yılını kaybetmemek için yeni stratejilerini bu doğrultuda tespit etmelidir.