Teknoloji hızlı gelişiyor, gün geçmiyor ki gündelik hayatımıza hitap eden yepyeni bir kolaylık ya da cazibe girmesin…
Matbaadan buharlı gemilere kadar birinci kuşak teknolojik makineleri kullanmakta bir asır gecikmenin acısını çıkardığımızdan mıdır, yoksa elektronik aletleri kullanmakta daha mahir olduğumuzdan mıdır bilinmez, son dönemde hangi teknolojik yenilik servis edilirse edilsin, en çabuk adapte olan da biz Türkler oluyoruz galiba…
Teknoloji üretmekte pek becerikli olduğumuz söylenemez ama başkalarının ürettiği teknolojileri onlardan daha iyi kullandığımızı söylersek; pek de yanılmış olmayız herhalde…
Bunun bariz örneklerinden birisi de sosyal medya ağları… Uluslararası bir kuruluşun yayınladığı taze bir istatistiğe göre, 2015 yılı sonu itibarı ile 79 milyon Türk vatandaşından 46 milyonu internet kullanıyor ve bunlardan 42 milyonu ise sosyal medya ağlarında sörf yapıyormuş.
Diğer bir deyişle çocukları, yaşlıları ve sağlık sorunları bulunanları bir tarafa bırakırsak, Türk milletinin tamamına yakını sosyal medyayı kullanıyor demektir.
Aynı kuruluşun rakamlarına göre dünya nüfusunun yüzde 29'u sosyal medya kullanırken bu oran bizde yüzde 57… Yani neredeyse iki katı!
Bu iyi midir, kötü müdür ayrı bir yazının konusu… Ama iyi yönü, Türk milletinin iletişime ve dünyaya açıklığını göstermesi olabilir. Kötü tarafı ise insanların sanal alemde fazla zaman kaybetmesi, internette uçuşan yalan yanlış bilgi kirliliğinden ve tehlikelerden etkilenmesi olsa gerek!
Öte yandan Türkiye'de milyonlarca insanın her gün milyarlarca kere girip çıktığı, birbiriyle iletişim kurduğu, fikir beyan ettiği, reklam yaptığı, mal alıp sattığı bu devasa aleme yönelik henüz kaile alınacak bir yasal düzenlemenin olmaması, beraberinde birçok sorun getiriyor.
Sosyal medyanın doğasında olan özgürlüklerin ülkemizin demokrasi kültürünü zenginleştirdiğine şüphe yok… Ayrıca sağladığı hızlı ve nitelikli iletişimin toplumun kopan bağlarını sağlamlaştırdığını, haberleşmeyi derinleştirdiğini, yeni ticaret kanalları açtığını, mesafeleri küçülttüğünü, cemiyetlere ve işletmelere kolay ve ucuz duyuru imkanı sağladığını, dünya ile kaynaşmayı mümkün kıldığını söylemek mümkün…
Bir göç ülkesi olan Türkiye'nin kendi vatandaşlarına bilgisayar başından memleket havası, aile ortamı, eski dost ve uzak akrabalar ile bağ kurma olanağı sağlaması da işin cabası…
Lakin milyonlarca insanın milyarlarca kez kullandığı bir mecrada hiç suç işlenmemesi mümkün mü? Hakaretler, tacizler, virüs saldırıları, dolandırıcılık girişimleri sosyal medyada her gün rastladığımız kabahatlerden… Bunun üstüne bir de terör örgütlerinin propagandaları, toplumdaki fay hatlarını tetikleyebilecek provokatif paylaşımlar, toplum hafızasını bozacak yanlış tarihi bilgiler de sosyal medya şebekelerde kolayca servis edilebiliyor.
Bir de son zamanlarda giderek sayıları artan 'sosyal medya gammazcıları' var tabii… Kamu kurumlarında, siyasi parti teşkilatlarında, orada burada el alemin sosyal medya hesaplarını takip edip kendilerince sakıncalı bulduklarını yetkili ve etkili makamlara marifetmiş gibi servis eden çirkin yaratıklar…
Bu tür yaratıklar, önceleri hiç prim yapmıyordu aslında. Genelde ruh sağlıkları bozuk, milletin özel hayatını röntgenlemeye bayılan, günlük hayatlarında da kendileriyle ve çevreleriyle kavgalı olan bu tiplere aklı başında kimse kulak asmıyordu.
Lakin zamanla sosyal medyanın önemini kavramaya başlayan kurum ve kuruluşlar, kendi kadrolarında sosyal medya elemanları barındırmaya başlayınca; bunların bir kısmına gün doğdu. Biraz zeki ve sosyal medya kullanmasını bilenler, 'trol' adı verilen bir meslek dalına terfi etti. Kafası çalışmayanlar ise etraftaki sosyal medya kullanıcılarının hesaplarını röntgenleyip kendi akıllarınca kabahat teşkil eden fikir beyan edenleri gammazlamaya koyuldular.
Üstelik son aylarda OHAL vesilesiyle artan duyarlılıklar, sosyal medya gammazcılarının kendilerini bulunmaz Hint kumaşı zannetmelerine vesile oldu. Şimdilerde her kurumda, her siyasi partide, her cemiyette bu tür adamların servis ettiği sosyal medya paylaşımları uçuşuyor.
Son derece dürüst çalışan, işlerini tertemiz yapan, memleketine ve milletine bağlı nice insanlar, üç kuruşluk adamlar yüzünden güç durumda kalıyor. Hikmeti kendinden menkul bu çirkeflerin servis ettikleri sosyal medya paylaşımlarının bir suç teşkil edip etmediği ise ayrı bir dert! Zira OHAL koşullarında en basit bazı tenkitler ya da sosyal medyadan dile getirilen şikayetler, neredeyse devletin beka sorunu ya da terör faaliyeti gibi gösterilmeye çalışılabiliyor. Bu da cadı avcılarına yarıyor tabii!
Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti anayasasının yürürlükteki yirmi altıncı maddesi, açıkça diyor ki: 'Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.'
Hal böyle olunca; sosyal medyadan fikir beyan etmek, anayasal güvence altında bulunan bir özgürlük… Burası çok açık! Lakin gel de bunu cadı avcılarına ve sosyal medya gammazcılarına anlat!
Mevzuatında on binlerce kanun bulunan Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşlarının büyük ekseriyetinin fiilen kullandığı sosyal medya ağlarında, nelerin suç teşkil edeceğini ve nelerin kişisel özgürlük sahasına girdiğini açıkça tanımlayan, sosyal medya üzerinden ticareti güvence altına alan, demokratik ve anayasanın 26. maddesine uygun bir sosyal medya kanunu çıkartmak zorunda!
Son söz, Bu kanun, OHAL psikolojisi ile yapılmasın… Kişisel özgürlükleri kısıtlayacak bir sosyal medya kanunu, bizi Kuzey Kore, Çin, Suudi Arabistan ve İran kulvarına sokar… Trollük ve sosyal medya gammazcılığını da bu ülkenin en saygın mesleği haline getirir!