Büyükşehir Belediyesi'nin rahmetli Genel Sekreteri Kenan Şara ile tanışıklığım Karayolları Genel Müdürlüğü günlerimize uzanırdı. Çalışkan, çözüme odaklanabilen, her koşula kolay adapte olan bir bürokrattı. Tipik bir mühendis kafasıyla hareket eder, hızlı hesap yapar, pek fazla dinlemez, doğru bildiğini sonuna kadar uygulardı. Bu yapısı sayesinde; sorumlusu olduğu devlet işlerini hızlı ve uygun maliyetle tamamlayabiliyordu.

Haliyle, seveni olduğu kadar sevmeyeni de çoktu. Benim fikrimi sorarsanız her kurumun gerektiğinde kılıcı düğümün üstüne vurup sorunları çözecek yöneticilere ihtiyacı oluyor. Kenan abi de böyle bir adamdı.

Mesai bittikten sonra bambaşka bir adam olurdu rahmetli… Sabah iş icabı bağırıp çağırdığı insanlarla akşamları oturup hoş sohbet eder, denize açılıp balığa gider, hobilerine ve dostlarına vakit ayırmaya çalışırdı. Mesai saatleri içinde bazen benimle de gerilim yaşar, kimi zaman şekeri çıkar, huysuzlaşır, sonra sakinleşip dinlemeye başlayınca, bu defa birden uzlaşmacı ve çözümcü bir kişiliğe bürünürdü.

Rahmetli, bazı hafta sonları beni çağırıp arabasıyla imalatı süren işleri gezdirmeyi severdi. Doğrusunu isterseniz, eleştiriye pek açık birisi olduğu söylenemezdi. Sert mizacı nedeniyle ona eleştirisini söylemeye cesaret eden pek kimse de çıkmazdı zaten. Benim sorgulayan kişiliğimi bildiği için sessizce onu dinlememden rahatsız olur, en sonunda kendine has gülümsemesiyle 'Ben sormasam bir şey diyeceğin yok, söyle bakalım ne kusur gördün de böyle susmayı tercih ediyorsun?' diye sorardı.

Ben de ona, 'Yapılan işler estetik ve mühendislik manasında güzel… Ama bunlara ruh katmak lazım… Her esere özel bir kişilik giydirmek gerekir' manasında cümleler söylerdim. Hemen suratını ekşitir, 'Nasıl olacakmış o dediklerin?' derdi.

'Mesela Çiftlik Caddesi gibi başında sevda yelleri uçuşmalı… İnsanlar gezerken gençliklerini anımsamalı. Ya da bir zamanlar Samsun Fuarı'nda gezerken hissettiğimiz gibi, kıpır kıpır olmalı… Konak Sineması'nın önünde buluşmak, Subaşı Meydanı'nda güvercinlere yem atmak, Atatürk Heykeli'nin önünde fotoğraf çektirmek gibi…'

Aslında lafımın tamamını dinleyeceğini bilsem, 'Tokalak'ta kıymalı pide, Çalıkuşu'nda dürüm, Mecidiye'de simit, Mithatpaşa Lisesi önünde lahmacun yemek misali...' diye devamını getirirdim. Veya sıralardım: 'Lise – Kolej basket maçına gitmek, kale arkasından Tanju'nun röveşatasını seyredip sokak arasında üç korner bir penaltı oynamak mesela...'

Ama dedim ya dinlemeyi de eleştirilmeyi de pek sevmezdi. Daha lafı bitirmeden kestirip atardı: 'Senin aklın hep boş işlere çalışıyor.'

***

Hissetmesini bilene, romantik ve ihtiraslı bir şehirde yaşıyoruz aslında. Göç acılarıyla dolu tarihinden, yosun kokulu sokaklarından, tütün dumanı eksik olmayan yeşil köylerinden, milli mücadelenin meşalesiyle ısınan şanlı günlerinden nice öyküler miras kalmıştır bizlere.

Lakin bütün bu sosyokültürel zenginliğine rağmen sanatta hak ettiği yeri bir türlü alamamıştır bizim sahipsizliği kader edinmiş kentimiz.

Keşke imkan olsa da Samsun için yazılmış popüler şiirler, romanlar olsa… Herkesin diline dolanan bir Samsun şarkısı, izleyenlerin aklında yer tutan bir film sahnesi, bir parodi, bir resim, bir fotoğraf karesi hatırlasak, Samsun deyince…

Ama her nedense bu işi başaracak sanatçı ruhlar, bir türlü kendini ifade edecek sosyal iklimi bulamıyor buralarda.

Belediyeler, yandaş köşe yazarlarına konferanslar vermek için dünyanın parasını saçıyor. Ama hiçbirinin aklına, Samsunlu bir şairi, yazarı, ressamı, heykeltıraşı ya da müzisyeni onurlandırmak gelmiyor.

Anneler günü, babalar günü, sevgililer günü filan kutlamak için reklam panolarına boy boy fotoğraf veren büyüklerimiz, Samsun'u anlatan bir şiiri o panolara asmayı akıl edemiyor. Konusu Samsun'da geçen bir romandan satın alıp okullarda öğrencilere dağıtmak, Samsun'u terennüm eden bir besteyi fon müziği olarak kullanmak, Samsunlu sanatçılar için İstanbul'un gözde mekanlarında konserler, sergiler, imza günleri tertiplemek yok…

Geçtim İstanbul CNR'ı ya da TÜYAP kitap fuarını… Samsun'daki kitap fuarında bile Samsunlu edebiyatçıların boy göstereceği bir stant kiralamak kimsenin aklının ucundan geçmiyor.

Zor mu bu işler bilmem… Ama kalkıp da Samsun'u anlatacak sanatçılar gaipten gelmeyecek… Yine Samsun'un sokaklarının tozunu yutanlardan, nemli havasını soluyanlardan, pazar sabahları Samsun pidesi yudumlayanlardan çıkacak bu sanat adamları…

Düşünsenize: Öyküsü Bafra Kuş Cenneti'ndeki köylerde geçen bir sinema filmi olsa…

Bir şair çıkıp da her sabah Belediyeevleri'nden tramvaya binip Kutlukent'teki fabrikalarda çalışmaya giden işçiler için iki dize karalasa…

Golf sahasının müdavimi zengin işadamının oğlu ile Bulvar AVM'deki kafede çalışan üniversiteli kızın fırtınalı aşkını konu alan bir roman okusak…

Radyoları açınca Çiftlik Caddesi için yazılmış bir şarkıya kulak kabartsak… Televizyonlarda Çiftlik Caddesi şarkısının kliplerini seyretsek…

***

Kenan abi, bulunduğu yerden bugün Samsun'da neler olup bittiğini seyredebiliyor mu, orasını Allah bilir. Lakin eğer böyle bir imkanı varsa herhalde, yapılan işlerin ekonomik olup olmadığına, estetik durup durmadığına, doğru işletilip işletilmediğine bakıp kendi üslubunca yorumlar yapıyordur.

Onun tabiriyle 'boş işler' konusunda fikri değişmiş midir bilmem… Ama Samsun'da yapılan birbirinden kıymetli işleri gelecek nesillere tanıtacak, Türkiye ve Dünya çapında markalaştıracak kültür sosları ve sanat baharatları halen önemsenmiyor.

Bu nedenle de sunulan hizmetler yavan kalıyor. Müelliflerinin hak ettiği alkış sesleri beklendiği kadar güçlü duyulmuyor…

Amazonlar, sahil yolu, cadde AVM'ler, atlı binicilik tesisleri, kuş cennetleri ulusal ya da uluslararası çapta birer "Samsun markası" haline getirilemiyor.

***

Bir elimde Haber Gazetesi, Üstat Osman Kara'nın Kurtuluş Yolu için getirdiği eleştirileri okuyorum. Öte yandan Atatürk'ün milli mücadelede izlediği güzergahın işaretlenmesi için verilen iyi niyetli emekleri görüyorum.

Sonra şeytan diyor ki, "Sen niye uzak duruyorsun? Atatürk'ün Samsun'a çıkmak için İstanbul'dan yola çıkmasını, 19 Mayıs günü Kurtuluş mücadelesi için ilk adımını atmasını, oradan da Kurtuluş Yolu güzergahını takip ederek Amasya'ya varmasını anlatan bir roman yazsana!"

Sonra Kenan abinin aşina sesi kulaklarımı tırmalıyor…

'Hep boş işlerle uğraşıyorsun!' diyor.

Vazgeçiyorum.

***

Kenan abi bizden rahmet istedi galiba…

Allah rahmetiyle muamele eylesin.