Sözcüklerin anlamlarını pek bilmeden konuşuyoruz bazen. Yüksek manalarla yüklü kelimeleri sloganlara yem ederek harcama hastalığı, sadece Türkçemiz değil gönül zenginliğimizden çalıyor aslında…

'Ülkü' ve 'ülkücü' sözcükleri de günlük yaşamın gürültüsü ve siyaset dünyasındaki küçük çekişmeler arasında manası yeterince bilinmeden çarçur edilip duruyor.

Mesela "eski ülkücüyüm" diye kendini tarif edenler, ne dediklerinin farkında mı acaba?

***

Türk Dil Kurumu sözlüğünde 'ülkü' kelimesinin karşılığında 'amaç edinilen, ulaşılmak istenen' yazıyor.

Felsefecilere sorarsanız, 'ülkü' sözcüğünün anlamı, 'gerçekleşmemiş ama tasarlanmış amaç' demek…

Türkçülük dünyasındaki gerçek karşılığı ise Ziya Gökalp'in kullandığı 'milli mefkûre' olsa gerek…

Nihal Atsız ise, 'milli ülkü' diyerek bugünkü kullanımına yaklaştırmıştır bu sosyokültürel terimi.

Herkesin kolay anlayacağı bir karşılık sorarsanız 'ideal' sözcüğünü gösterebiliriz.

Bir sıfat olarak kullanıldığında 'Ülkücü=idealist' ve terim olarak ise 'ülkücülük=idealizm' anlamına geliyor.

***

İdealizm kelimesi, Fransızcadan dilimize geçmiş. Esasında bir felsefe akımının adı…

İdealistler, bilgi ve düşünceyi hayatın merkezine koyarlar. Karşılaştırmak gerekirse 'gerçekçilik ya da tabiatçılık' gibi maddiyatçı felsefe akımlarının tam tersi sayılır.

Hakiki ülkücülerin neden kariyerci olmadıklarının sırrı da tam olarak bu felsefede gizlidir. Ülkücülerden 'biz çileye talibiz' demeleri ya da Türk milliyetçilerinin neden bazen şaşırtıcı biçimde 'iktidar fırsatlarını' geri çevirdiklerini bu felsefede aramak lazım belki de…

İsmi Fransızca diye idealizmin Türk – İslam tarihinden uzak bir felsefe olduğunu zannetmeyin… Yesevi öğretisinden gelen dervişlerin niye tekkelerde çile doldurduklarını sanıyorsunuz?

***

Elbette batılı felsefecilerin 'idealizm' diye tarif ettikleri fikriyat ile 'ülkücülük' tam olarak aynı sayılmaz… Arap mitolojisini 'Müslümanlık' zanneden Siyasal İslamcıların anlattıkları da Türkçü ülküden farklı elbette…

Türk – İslam senteziyle yeni bir fikri düzleme oturmuş olsa da atalarımızdan miras kalan 'ülkü' duygusu, özünde bir coşku, kahramanlık, fetih ve yurt edinme ideali taşır…

Bizim 'kızıl elma' dediğimiz başka ne ola ki?

***

'Felsefe yapmayı bırak' diyen okuyucularımız çıkabilir… Onların da gönlünü hoş edelim…

***

Ülkücülük, Türk kültürünün derin köklerini unutmamaktır. Hayat ağacının dallarında küçük yeşil bir yaprak olmayı canıgönülden kabullenmektir. Ki hayat ağacı eski Türklerde milletin sonsuzluğunun sembolüdür.

Asırlardır Çin Seddi'nden Tuna Boylarına kadar olan coğrafyada asırlardır dilek ağaçlarına bağlanan milyonlarca renkli çaputtan biri olabilmektir biraz da ülkücülük. Türk mitolojisinde doğum ve bereketin sembolü Umay Ana'nın süt gölünden taşıdığı damlalardan nasibini almaktır, biraz da…

Binlerce yıldır Altay Dağlarında, Selenge Irmağında, Orhun Vadisinde dolaşan özgür ruhtur ülkücülük. Ergenekon'dan çıkarken yol gösteren Asena'yı takip etmenin yürek kıpırtısıdır. Kırk çeriyle Çin sarayını basan Kürşat'ın gözlerindeki karalıktır.

Sarı Saltık dergahında bir kalender derviş, Yörük obasında tutuşan çoban ateşi, aşığın teline vurduğu kopuz olmaktır. Yunus Emre misali, 'ne akilem ne divane, gel gör meni aşk neyledi' diye sorabilmektir.

Halep'te ekşili Arap çorbası, Mostar'da Boşnak böreği, Priştine'de Arnavut ciğeri yemektir biraz da… Filistinli, Pomak, Tatar, Kazak, Özbek, Kürt, Azeri, Türkmen, Çerkes ayırmadan herkese kucak açmak, kardeşliği soy sop kadar ortak kültür mirasında aramaktır.

Malazgirt'te Alparslan, İstanbul'da Fatih, Kahire'de Yavuz, Mohaç'ta Kanuni olabilmektir. Allahuekber Dağlarında Enver'le üşümek, Çanakkale'de kınalı ellerle şehit düşmek, Dumlupınar'dan İzmir'in çiçek bezeli dağlarına Mustafa Kemal'le yürümektir.

Kıbrıs'ta Rauf, Batı Trakya'da Sadık Ahmet, Karabağ'da Elçibey, Bosna'da Aliya olarak özgürlük bayrağını devralabilmektir.

Fabrikada, maden ocağında, okulda, laboratuvarda, tarlada, devlet dairesinde, diplomasi koridorlarında, iş toplantılarında, sanayi sitelerinde, direksiyon başında, asker ocağında velhasıl alın teri akıtılan her yerde Türk milletinin menfaatleri için çalışmaktır.

Memleketin ormanını yakmamak, havasını suyunu kirletmemek, kurdunun kuşunun neslini tüketmemektir.

Ülkücülük, aşktır.

Hiçbir karşılık beklemeden milletini sevmek, muasır medeniyetler seviyesinin en üstüne taşımaktır.

Canıgönülden, 'Ne mutlu Türküm diyene' diye haykırabilmek ve bunun gereğini yerine getirmektir.

***

"Eski ülkücüyüm" diyenler, "ideallerinden vazgeçenler" değil midir aslında?