Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan çalışma, 2016 yılı itibariyle, gelir dağılımının bozulmaya devam ettiğini, yani yoksulluğun giderek arttığını, çok zenginlerin ülke kaynaklarından aldıkları payın yükseldiğini gösteriyor. Rakamlara hiç girmeden birkaç bulgu paylaşayım: En zengin yüzde 20'nin aldığı pay yükselirken, altındaki gelir gruplarının aldığı pay azaldı. Kişi başına gelir açısından bakıldığında; ilk yüzde 20'ye girenlerin geliri artarken, bunun altındaki iki yüzde 20'lik grupta yer alanların gelirleri ise düştü. Yani siyasi olarak kilit konumda görülen, orta direk denilen kesimin gelirleri azalmaya devam etti. Bu arada yoksulluk sınırının altında kalan nüfus ise toplam nüfusun yüzde 14'ünü aşkın düzeyde.

Bu tablo, klasik tabirle: zengini daha zengin fakiri daha fakir eden bir tercihi ortaya çıkarıyor. Bunun toplumsal sonuçları olmaması mümkün değil. Ne kadar sosyal yardım verirseniz verin, ne kadar başka ortak duyguları ekonomik tabloyu kapatmak için kullanırsanız kullanın, bunun sonucu oluşacaktır. Hürriyet Gazetesi'nden Erdal Sağlam, bir köşe yazısında bu istatistiği verdi.

Bu istatistik bize şunu gösteriyor: Amerikan Kapitalist sisteminin dayattığı ve bizim 1950'den beri takip ettiğimiz sistem iflas etmek üzeredir. Bu sistem, bizim geleneksel toplum yapımızı da bozmuştur. Orta direk diye tabir edilen sınıf sistemli bir şekilde hızla yok olmaya ve bunun neticesinde oluşan erozyon da toplumu uçuruma doğru sürüklemektedir. Orta direk diye bahsedilen sınıf aslında ülkenin ayakta kalmasını sağlayan, yükün büyük kısmını çeken sınıftır. Vergiyi bu sınıf üretir, askere, üretime, kalkınmaya, eğitime bu sınıf yön verir. Doktor, mühendis, hukukçu, öğretmen hep bu sınıfın çocuklarından çıkar. Bu sınıf yıpranıp bozulursa ülkenin temel taşları da yerinden oynar.

Yoksulluk sınırı altında kalan yüzde 14'ü aşkın demek 11,5 milyon kişinin yoksul ve muhtaç olduğunu, vasıfsız oldukları için bu kapitalist sistemde yok olup gitmesi gereken bir kesim olarak görünür. Oysa bizim ülkemizin geleneksel yapısında, hiçbir vasfı olmasa da yoksulun çocuğu Mehmetçik olarak vatanı savunur. Çünkü en zengin kısmın çocuğu, gidip sınırları bekleyip yeri geldiğinde canı pahasına saldırılara göğsünü siper etmez.

İnsanımızı eğitmezsek, gelir seviyesini artırmazsak kalkınmak hayaldir.

Eğitim konusunda önemli uzmanlar var ve hükümetin kendilerine hiçbir şey sormadığı bu uzmanların söylediği açık; bu anlayışla zaten düşük olan eğitim düzeyi geriliyor dünyayla rekabet etmekten uzaklaşıyoruz yani cahillik büyüyor, fakirleşiyoruz.

Yetersiz eğitim düzeyimize rağmen, TÜİK çalışmasının gösterdiği gerçek ise; eğitim seviyesinin artmasıyla kişilerin gelirlerinin de yükseldiği yönünde. Kişi ve ülkeler eğitim sorunlarını iyileştirdikçe gelirlerini artırıyor, bu açık. Yazboz tahtasına dönen eğitim sistemi ile öğretmen olmayan Milli Eğitim bakanlarının yönlendiremediği bir sistem, toplumun istediği eğitim düzenini sağlayamıyor. Önce en tepede bu iş oturduğunda, çatı oluştuğunda hedefin yaklaşacağı kesin. Eğitim sistemini yükselterek kalkınacak ve zenginleşecek miyiz yoksa bu hedef yerine giderek fakirleşen ve cahilleşen bir ülke mi olacağız?