BİR: Ödemiş'te bir okul müdürü makamında, kendi öğrencileri tarafından vurularak öldürüldü. Ne yazık ki bu vahim olay için kamuoyu yeterli tepkiyi vermedi. Basın, haberi sıradan bir cinayet gibi verdi. Milli Eğitim Bakanı televizyonlara çıkıp teskin edici bir beyanat vermeye gerek bile duymadı. Sendikalardan yasak savan bir iki açıklama duyduk. Eğitim camiası bu konuda bir farkındalık oluşturamadı.

Oysa hastası tarafından öldürülen doktorlar için sağlık camiası topyekun ve etkili tepkiler vermesini bilmişti.

Okullarda güvenlik ve bireysel silahlanma gibi iki önemli konuda alarm niteliğindeki bu vahim olayı es geçmenin bedelini, inşallah Amerika'da zaman zaman rastladığımız çok sayıda cana mal olan okul katliamları ile ödemeyiz.

İKİ: Akademisyenler için baraj niteliğindeki ALES sınavlarında son yıllarda yirmi binden fazla kişinin soruları çaldığından şüpheleniliyormuş. Belli ki o işe de iyi saatte olsunlar karışmış. Ama mesele öyle kolay sindirilecek bir konu değil. Bu iddialar doğruysa -ki ateş olmayan yerden duman çıkmaz, Türkiye'de bilimden söz etmek çok zorlaşacak demektir.

Soruları çalanların nasıl belirlenip temizleneceği, bu şahısların akademik çalışmaları ve kariyerlerinin ne derece geçerli olduğu, onların uzaklaşması durumunda boşalan akademik kadroların nasıl ve hangi yöntemle doldurulacağı gibi pek çok soru akla geliyor.

Bu durum, matbaanın Osmanlı'ya geç gelmesine benzer bir fasılaya yol açmaz inşallah.

ÜÇ: Kudüs oylamasını iç pazarda pompalamaya başlamadan evvel buna Kıbrıs Rum Kesimi, Sırbistan, Yunanistan, Ermenistan, Hollanda ve Almanya gibi bizimle sorunları olan ülkelerin de evet oyu verdiğini kaydedelim.

Öyle anlaşılıyor ki Kudüs'ün Yahudi insafına terk edilmesini sadece Müslümanlar değil Hıristiyanlar da istemiyor. Ayrıca Trump'la beraber hepten nobranlaşan Amerikan emperyalizminden tüm dünya rahatsız.

Bu işin önderliği üstlendiğimiz bir gerçek ama dilerim günün sonunda şimşekler üzerimizde toplanmaz. Arap dünyasında Türkiye'yi lider kabul etmeye hazır pek kimse yok, Trump denen vahşi batı eşkıyası da çizilen karizmasını tamir etmek için delilik yapmaya namzet görünüyor.

DÖRT: 21 Aralık en uzun gece... Balkan göçmenleri bu tarihi, sembolik ortak göç ve sürgün anma günü olarak benimsemeye karar verdiler. Adını da "Karabalkan" koydular. Bal sarı, kan kırmızı ve sürgün kara renk olarak kabul ediliyor. Bu yüzden bu günün renkleri siyah - sarı ve kırmızı olacak.

Anlaşılan, gelecek seneden itibaren "Karabalkan" gününü daha çok duyacağız...

BEŞ: Birleşik Arap Emirlikleri dışişleri bakanı olacak şerefsiz, Birinci Dünya Savaşı'nda Medine ve Mekke'yi İngilizlere karşı kahramanca müdafaa eden Fahrettin Paşa'ya dil uzatma cüretini göstermiş.

Arabistanlı Lawrance ile hemhal olan adamların torunlarından başka ne beklersiniz? Birleşik Lawrance Emirlikleri!

ALTI: Geçen gün Samsun basınının önde gelen köşe yazarlarından birisinden dinledim. Samsun'da iki ortaokulun voleybol takımları ilçe şampiyonluğu için finalde karşılaşıyor. Niyetimiz bağcıyı dövmek olmadığı için okulların isimlerini ve olayın kahramanlarının adlarını paylaşmayacağım.

A takımı maça iyi başlıyor. Müsabakayı önde götürüyorlar ve gidişata bakılırsa maçı kazanacaklar. Ama durumu sindiremeyen B takımının müdürü, yasak olduğu halde saha kenarına iniyor. Önce kendi takımındaki çocuklara bağırarak güya motive etmeye çalışıyor. Ama bunu yaparken karşı takımdaki minik yavrulara da sataşmaya başlıyor, hakem kararlarına itiraz ediyor, yüksek sesle ağız dalaşına giriyor. Gençlik spordan gelen hakemler zaten "maç bitse de gitsek" havasında... Bir iki kararı itiraz üzerine değiştiriyorlar, bazı kritik kararlarda da "enselerinde boza pişiren" müdür beyin gönlünü hoş ediyorlar. Maç çığırından çıkınca bu defa A takımındaki kenar görevlileri hakemlere itiraz ediyor. Müdür beyimizin kurallara aykırı olarak kenarda olduğunu ve oyuna müdahale etmesinin yönetmeliklere uygun olmadığını söylüyor. Bu defa ikinci bir tartışma çıkıyor. Kavga çıkacağını gören hakemler, müdür beyi bağrış çağrış saha dışına gönderiyorlar. Saha kenarındaki bu kargaşa nedeniyle çocukların bütün tadı kaçıyor, maçı önde götüren A takımı strese ve yanlış kararlara dayanamayıp dağılıyor. Neticede maçı gürültücü müdürün takımı kazanıyor. B takımı sevinç çığlıkları atarken A takımındaki çocuklar ağlayarak birbirlerine sarılıyor.

Maçı bizzat izleyen gazeteci arkadaşım, bütün bunlar olurken A takımının müdürünün terbiyesini hiç bozmadan maçı takip ettiğini, maçtan sonra da kaybeden öğrencilerinin ağladıklarını görünce bir tepsi baklava alıp onların gözyaşlarını sildiğini de anlattı.

Yazılarımızı Samsun Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri okuyor mu bilmem... Ama ben kendilerini hem tenkit edeceğim, hem de alkışlayacağım. Zira "değerler eğitiminden nasibini almamış" müdürü de atayan onlar, "efendiliğini bozmayan ve haksızlığa uğradıkları için ağlayan çocuklarını bir tepsi tatlı ile kazanmasını bilen" müdürü atayanlar da onlar...

YEDİ: Bazıları Kudüs oylamasında tarafsız kalan Bosna Hersek'e kızmışlar, neredeyse Boşnak kardeşlerimizi din düşmanı ilan edecek laflar saydırıyorlar. Oysa Bosna, Dayton anlaşmasından beri Sırp, Hırvat ve Boşnak kantonları tarafından sırayla yönetiliyor. Şu anda sıra Hırvatlar'da adamların ana vatanları Hırvatistan da çekimser oy veren 35 ülkeden birisi...

Bu durum iki şeyi kanıtlıyor; birincisi Bosna'nın ne yazık ki henüz bağımsız bir ülke olmadığını, ikincisi ise milli sporumuz (!) olan araştırmadan fikir beyan etme konusunda hala çok iddialı oluğumuzu...

SEKİZ: Samsunspor zor günleri bir türlü atlatamadı. Ben bu yazıyı yazarken başkan Erkurt Tutu, tekrar aday olmayacağını açıklamıştı ve henüz kulüp başkanlığına kimse talip olmamıştı. Bu arada başka bir talipli çıkar mı, yoksa Erkurt Başkan bir şekilde göreve dönmek üzere yeniden ikna edilir mi bilmem. Ama benim gönlümden geçen, kulübü gerçekten iyi tanıyan, kentin ekonomik dinamikleri ile iyi ilişkileri olan, genç ve hırslı bir ismin bu görevi üstlenmesi...

Sevgili Haluk Tan bu tanıma uyuyor ama kent bürokrasisi ve ekonomik açıdan onu destekleyebilecek isimler önünü açarlar mı, işte o bilgi bende yok...

DOKUZ: Galatasaray'da Fatih Terim tekrar teknik direktör olmuş. Florya ve çevresinde ne kadar kebapçı varsa kapatılır artık.

ON: Yılbaşı geliyor. Gene kimi muhafazakarlar, yılbaşı kutlayanlara çemkirmeye başlar. Berikiler de onları gagalamaktan geri durmaz. Her sene aynı tantana...

Yahu size ne milletin yaşam tarzından? Yılbaşı kutlamayanları yobazlıkla yaftalamak ne kadar çirkinse kutlayanları da kafir ilan etmek kimsenin haddi değil... 1 Ocak tarihinde Mekke'nin kurtuluş yıldönümü diye alternatif etkinlikler yapanlar nasıl tarihi çarpıtıyorlarsa (doğrusu 11 Ocaktır) Hıristiyan azizi Noel Baba kostümüyle mostralık yapanlar da cahillik ediyorlar.