İlk kez 24 Ocak 1980 yılında tanışmıştı 'Serbest Piyasa Ekonomisi' terimiyle Türk Milleti. 24 Ocak Kararları diye bilinen süreçte , Türkiye Karma Ekonomiden Serbest Piyasa Ekonomisine geçişi kararı verilmişti.

Aslında bu paradigma değişikliğinin dikey derinlik analizini yaptığımızda ; Bretton Woods sistemi ve onun getirdiği kurumlar olan IMF, Dünya Bankası ve GATT (sonra Dünya Ticaret Örgütü) dolayısıyla gelişmiş ülkelerin tavsiye/zorlamasıyla gerçekleştiğini görebildik.

Paradigma değişikliği beraberinde; sözde serbest bir dış ticareti, sermayenin ve emeğin serbest dolaşımını getirecekti !...

Bretton Woods sistemini kendi ülkesi ve insanlarının refahı için tasarlayan Amerika yakın zamana kadar paradigma doğrultusundan pek uzaklaşmamış ve yeni enstrümanlarla paradigmanın dünya geneline yayılması için uğraş vermişti.

Paradigmanın bir çok ülke tarafından benimsenerek uygulamaya geçilmesi sonucunda dünya ticaretinin yaklaşık yüzde altmışı ABD para birimi Dolar ile yapılmaya başlanmıştı.

Paradigma sahibi ABD'nin bu gelişme sonucunda diğer dünya ülkelerine göre stratejik üstünleri ve operasyonel avantajları oluşmuştu. Artık günümüz dünyasında enerji ticaretinin (Petrol,Doğal Gaz vb.) neredeyse tamamı ABD Doları ile yapılıyor , yerleşik ABD Finansman Kuruluşları ciddi anlamda gelir elde ediyor (Komisyon,masraf vb) , paradigmayı benimseyerek uygulamaya geçen ülkeler ekonomik anlamda operasyona açık hale geliyordu.

Son seçilen ABD başkanının mevcut paradigmaya aykırı/çelişen uygulamalara geçmesiyle, var olan Kur Savaşlarına Ticaret Savaşlarının da eklenmesi sonucunu doğurdu.

'Önce Amerika' söylemiyle başlatılan, paradigmaya tamamen aykırı söylemler ve uygulamalar paradigmayı benimseyen ülkeler ve dünya ticaretini silkelemeye başladı. Günümüzde refahını artırmak, mevcudiyetini sürdürebilmek isteyen ülkeler mevcut pozisyon ve paradigmalarını gözden geçirmeye, gelişmelere karşı alternatifler üretebilme arayışına girdi.

Gelelim neden bu gelişmeyi sizlerle paylaştığıma.

Nisan ayı içerisinde bir toplantıda bir araya geldiğim, merkezi Samsun'da bulunan ve alüminyum hammaddesine dayalı üretim yaparak iç ve dış pazara satış yapan bir üretici kuruluşumuzun yöneticisinin 'ABD'nin Rusya'ya yeni yaptırımlar uygulaması nedeniyle dünyanın sayılı alüminyum üreticisi Rusal'ın da takip listesine alındığını, kendilerinin de hammaddeyi buradan aldığını, bunun işletmeleri açısından nakliye maliyeti avantajı taşıdığını, hammaddeyi Rusal'dan almaya devam etmeleri durumunda takip listesine kendilerinin de girebileceğini ve sonuçta dış ticarette olumsuzluklarla karşılaşma / engellenme risklerinin oluşabileceğini' söylemesi nedeniyle böyle bir yazıyı yazma gereği hissettim.

Paradigmayı oluşturan ve yönetenler, stratejik müdahaleler ile ülkelerin refahı ve kaderiyle oynayabilirken kendi ülkeleri adına da ciddi bir sermaye kazanımlarını sağlayabiliyorlar günümüzde.

Ukrayna'dan kaynaklı sorunlar gerekçe gösterilerek ABD ve Batılı müttefikleri tarafından Rusya'ya karşı 4 yıl önce başlatılan ekonomik yaptırımlar, devamında bu yılın Mart ayında Moskova ile İngiltere arasında diplomatik krize yol açan eski Rus ajan Sergey Skripal'in zehirlenmesiyle çeşitlendirilen yaptırımlara bazı Rus milyarderler ve onlara ait şirketler de eklenerek yaptırım listesi genişletilmiş, kapsamı daha da derinleştirilmişti.

Bu gelişmeler karşısında Rus Rublesi Dolar karşısında yüzde 7'den fazla değer kaybetmiş, Rus zenginlerinin bir gündeki kayıpları 16 milyar dolar mertebelerine ulaşmıştı. Dünya Bankası verilerine göre ekonomik yaptırımlar başlamadan önce Rusya'nın gayri safi yurt içi hasılası (GSYH) 2013 yılında 2,231 trilyon dolar seviyesindeyken 2016 yılında 1,283 trilyon dolara kadar gerilemiş durumda.

Enerji dış ticaretini ABD Dolar'ı dışında bir para birimiyle yapmak isteyen Saddam Hüseyin'in, alternatif bir petrol borsası kurmak isteyen İran'ın ve petrol kaynaklarının işletimini kamulaştırmak isteyen Kaddafi'nin ve ülkelerinin yaşadıklarını da unutmamak gerek.

Paradigmayı kuran ve yönetenlerin egemen olduğu bir düzende mevcudiyetimizi devam ettirebilmemizin yegane yolu üretim gücümüzü artırabilmek ve teknolojiye sahip olabilmekten geçiyor değerli okurlar.

Sağlıcakla

Kadir GÜRKAN