Mevsimsel döngüler birbirini takip ederken toprak doğru zamanı bekliyor, bitki de toprağı… Tıpkı gece ve gündüz gibi güneşin etrafında dans eden gezegenler gibi uyumak ve uyanmak gibi doğmak ve ölmek gibi savaş ve barış ile siyah ve beyaz gibi aynı zamanda iyi ve kötü… Ve mutlaka kadın ve erkek gibi… Aslında daha yakından bakıldığında ise varlığı ötekine bağlı olmayan hiçbir şey gibi… Hiçlik, yokluk ve varlık gibi…

Her yeni yılın varlığının yıl sonuna bağlı olduğu gibi sonu ile ilgilenilmeyen yılın da şimdiki ile aynı şekilde yeni umutlar, yeni heyecanlar, güzel dilekler, hoş müzikler, çok tebrikler, çılgınca kutlamalar eşliğinde karşılanmasının unutulduğu gibi… Çünkü sevimsizdir sonlar; hüzünlüdür, dramatiktir, acıtır, incitir, hoşlanmaz kimse veda etmekten, halbuki o 'sona' bağlıdır dillendirilen tüm yeni umutlar ve heyecanlar… Daha çok yaşamışsındır, daha çok yaş almışsındır, daha net kararlar vermiş ve yaşama karşı daha savaşçısındır. O 'son' olmadan o 'yeni' olamayacaktı aslında. Yeni mutlaka bir sona muhtaçtı, tam da bu nedenle sonlar önemli, hakkını vermeli sonların. Ölüm misali hakkını vermeli, yası tutulmalı, varsa acısı hissedilmeli, anısı gülümsetmeli, düştüğünde akla kokusu vurmalı burnuna burnuna, sonra düğüm düğüm olmalı boğazlar, akmalı tüm göz yaşları duvarlar umursanmadan… Aksi halde kendisine doğru hunharca koşulan ve umut saçan o yeninin bu umutları yeşertmeye gücü yetmeyecek…

Sonlar önemli vesselam yenilerden daha önemli. Yoksa günün sonuna geldiğinde halen zihninde dün ve yarın olmaya devam edecek. Ölüm anında dahi zihninde olacak, varsa ölümün bile tadını çıkarmana engel olacak… Bir seferlik dünü ve yarını düşünme, sadece sonlanmak üzere olan bugüne odaklan desem? Biliyorum yapamayacaksın… Belki deneyeceksin ama zihninde yine 'yılbaşı programın, eve giderken alacakların, ekonomik kaygıların, beğenilme arzuların, sosyal medyada paylaşacağın pozların, arkadaşlarına yapacağın şakaların, parana göre gideceğin mekanların, içeceklerin ve yiyeceklerin, libido temelli loş hayallerin, cebinde piyango biletlerin, ya çıkarsa geyiklerin, ondan dokuza geri sayarken 'nasıl girersen öle geçer' batılların…' Tek kelimeyle 'yarın' olmaya devam edecek.

Aslında bu durum, hakkıyla sonlandıramayacağın yılı karşılarken de yaşanmıştı, seneye yine olacak, onlarca yıl sonra yine tekrarlayacak, senin kafanda dün ve yarınlar var oldukça hazırlayacağın onca ritüel gerçekleşirken yalnızca mevsimsel döngüde bir tık yol alınacak ve sadece günlük döngü kapanmış olacak. Anı yaşama çabası ile yapılan onca hazırlığa rağmen 'an' yaşanamayacak, zihnin yarında kalacak…

Ve ertesi gün, hadi tekrar deneyelim dünü ve yarını zihnimizden atmayı desem(!) Bu kez de… Çok mu yemişim? Çok mu içmişim? Kaçta uyudum? Piyango kime çıktı? Hikayeme kaç kişi baktı? Kim nerede karşıladı? Başında ağrılar, midende tuhaf bir his, halen yatakta, tek gözün açık, yalan dünyanın sanal aleminde -mış gibi mutlu hikayelere göz atarken uyanmaya çalışıyorsun, halbuki nasıl da inanmıştın bambaşka bir güne uyanacağına, aslında son derece yeni bir güne uyanmışken ama zihninde 'dün' ile... Halen yeni olan bu güne, şimdi içinde olmana rağmen bir türlü gelemeyecek kadar uzak olan zihninle. Biliyorum yine yapamayacaksın. Çünkü yeninin varlığı sona bağlı, anlaşılması zaman alacak, o ana bir türlü gelinemeyecek ve çok az yaşamışım dedirtecek kadar, yeninin varlığı sona bağlı…

Doğmakla ölmek gibi bebek için son olan doğum, bizim için yeni, bizim için son olan ölüm belki de ölen için yeni… Bilmiyoruz, bildiğimiz bir şey var onu da yapmıyoruz. Sonun hakkını vermek, dün ve yarından bağımsız... İşte o zaman yaşam (an)lam kazanırken doğru zamanı bekleyen toprak gibi ölüm sadece gülümseten bir kavrama dönüşecek…