Bizim memlekette bir güruh var, ha gayret "Türk milleti" kavramını, bir etnik aidiyet ile sınırlamaya çalışıyor.

Böylelerine bakılırsa Türkiye'de kırk bir buçuk millet vardır, Türkler de bu milletlerden sadece birisidir!

Bunu söyleyenleri bir bölümü, hakikaten kötü niyetlidir. Ekseri "Türkiye Milleti" ya da "Türkiye Halkları" gibi zorlama ifadeler kullanırlar. "Halkların kardeşliği" gibi süslü lafların arkasına sığınır, sonra da "kardeş kavgası" çıkarmaktan geri durmazlar.

İyi niyetli olan kalabalık kitle ise büyük bir koalisyondur aslında... İçlerinde çok farklı fikirlerden insanlar bulunur. Diğer meselelerde aralarındaki bütün fikir ayrılıklarına karşın bu mevzudaki ortak düşünceleri, "Türkiye'de sadece Türkler değil, farklı milletlerden insanlar da yaşamaktadır. Bu farklı milletlerin kendi kimliklerini ortaya koymaları sağlanırsa mesele kalmaz." diye özetlenebilir.

Bu Polyanna korosu, "Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Arnavut, Arap" aynı cümlede sıralanınca, şıp diye her şeyin çözüleceğini zanneder.

Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" sözündeki nüansa hiçbiri kulak asmaz. İçlerinden bir Allah'ın kulu çıkıp da "Yahu Paşa, neden 'ne mutlu Türk olana' dememiş de böyle söylemiş" diye akıl yürütmez.

Bu kafadakiler, Türk kelimesini sadece etnik bir çerçeveye sığdırma çabasındadır. Dillerinin altındaki bakla, Türk kelimesinin Oğuz kavimlerinden olanlarla, hatta Oğuz kökenli olup da Anadolu'ya yerleşmiş kabilelerden olanlarla sınırlı olduğu biçimindedir.

Onlara göre Tatarlar, Kıpçaklar, Kazaklar bile Türk sayılmaz. (Bunlara çok mecbur kalırlarsa Turani diyorlar.) Azeriler ve Türkmenler için dahi ısrarla Türk kelimesini kullanmaktan kaçınırlarken, Türkiye Türklerini de Yörükler, Manavlar, Terekemeler filan gibi guruplara ayırmaya bayılırlar. Yetmez, Balkanlar'dan Anadolu'ya göç etmiş Türkleri de Bulgar, Yugoslav, Yunan gibi başka milletlerin isimleriyle adlandırmaya kalkarlar.

Yani demem o ki, Türk kelimesinin anayasal ve kültürel tanımlarını tamamen göz ardı eden bu anlayıştakiler, etnik Türklük tarifini bile mümkün olduğu kadar mikro düzeye çekme eğilimindedir.

ANAYASAL TÜRKLÜK, KÜLTÜREL TÜRKLÜK

"Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye Halkına Türk Milleti denir." biçimindeki ulu önderin ulusalcı Türk anlayışı, yürürlükteki Anayasada, "Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk'tür." cümlesiyle korunuyor.

Ancak, özellikle vurgulamak lazımdır ki, bu tanım anayasal Türklük tanımıdır. Kültürel ya da etnik Türk tanımları farklıdır.

Yine Atatürk tarafından kendi el yazısıyla yapılan bir Türklük tarifi vardır ki, kültürel Türklük mefhumunu çok özgün cümlelerle tarif ediyor: "'Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu, tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.'

Atatürk'ün yaptığı iki tarif arasında bariz bir fark olduğu doğrudur. Zira, anayasal Türklük kavramını tarif ederken seçilen cümle ile kültürel Türklük kavramı arasında kuşkusuz bir fark olmak durumundadır.

Ülkemizde "ulusalcı" biçiminde kendini ifade edenler, Atatürk'ün anayasal Türklük tarifini bayrak edinirken Türk Milliyetçiliğinin diğer kolları, Türkçüler, Turancılar ve Ülkücüler kültürel Türklük mefhumunu kabulleniyor.

Oysa ikisi farklı kavramlar olduğu için tarifleri farklıdır ve asla birbirinin rakibi de değildir.

ÜÇ DEĞİŞİK TÜRKLÜK TARİFİ

Özetlemek gerekirse;

Oğuz boyları ve diğer Turani kabilelerin soyundan olanlar, etnik Türk'tür.

Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşlık haklarına sahip olan ve buna bir kıymet atfeden herkes anayasal manada Türk'tür.

Binlerce yıllık tarihin ve milyonlarca kilometre karelik coğrafyanın imbiğinden süzülerek etnik Türk soyundan gelenlerle aralarında bir kardeşlik hukuku geliştirmiş, kader birliği ve sosyokültürel akrabalık tesis etmiş, ortak tarih bilinci edinmiş herkes için "Kültürel anlamda" Türk ifadesi kullanılabilir.

Bu tarifin içinde kendini bulan Boşnak, Pomak, Arnavut, Çerkes, Gürcü, Arap, Kürt gibi komşu halkların önemli bölümü kültürel Türklük şemsiyesinde yerini almıştır. Bu cümleden olarak, tarihin akışı içinde komşuluk bağını yitirmiş olsak da Macarlar, Finler, Estonlar, bazı Ukraynalılar ve bazı Sibirya kavimleri de kültürel akrabalarımızdır.

MOZAİK MESELESİ

2000'li yılların sonlarında TÜSİAD tarafından açıklanan Doğu Raporunda, Türk Milleti için "mozaik" benzetmesi kullandığında MHP'nin rahmetli lideri Başbuğ Alparslan Türkeş, "Ne mozaiği ulan. Türkiye'de Türk yaşıyor. Burası 1071'den beri Türklerin memleketidir. Türklerden önce buralarda Frigyalılar, Hititler, Lidyalılar yaşamış. Bunların hepsi ölü milletlerdir. Hepsi yok olup gitmişler. Kimi çevreler, 'Kürt gerçeğini tanıyacağız' diyorlar. Yediği naneye bak. Sen önce Türk gerçeğini tanı. Kürtler bizim bin yıllık kardeşimizdir.' diye gürlemişti.

Yazımızın başlığındaki "ebru" ifadesi ise üstat Osman Kara'ya ait. Çok eski bir Türk sanatı olan ebru, renklerin birbirleriyle sımsıkı kaynaşmaları, kucaklaşmaları, raks etmeleriyle oluşuyor.

Mozaik diyenlerin ekseri iyi niyetli olduklarına şüphem yok... Ama Türk, kültürel manada bakıldığında ahenkli renklerin birlikte şenlendirdikleri efsunlu, ebruli, sanatkarane bir tablodur aslında...