Yaşamış, yaşayan ve yaşayacak olan insan sayısı kadar 'Aşk' tanımı yapılabilir desem abartmış olur muyum? Yüzlerce çeşidi varken üstelik. Allah aşkı, evlat aşkı, doğa aşkı, müzik aşkı, platonik aşk, sahte aşk, gerçek aşk(!)… içlerinden en acısı, en heyecanlısı, en zoru, en kolayı, en çıkmazı, bazıları için en berbatı veya en güzeli, görünce akla ilk gelen aşk. Hadi bu hafta aşk üzerine konuşalım. Geçen hafta, sözü çocuklara bırakmıştık, şimdi de sözü Aşk'a bırakalım istiyorum. Dile gelen 'Aşk' bakalım bize neler söyleyecek;

AŞK: Aslında ben; duyguların en tebessümü, renklerin en güzeli, bakışların en heyecanlısı, kokuların en huzurlusu, temasların en güvenlisi, anıların en unutulmazı, yanında olunası, gözünün içinde ki benden öpülesi, uykuda bile özlenesi, zamanın ötesi, ömür harcanası, yalan dünyanın sonsuz cenneti, mavinin en masum hali, pembenin en romantik, yeşilin en huzurlu ahengi ve alfabenin ilk harfi iken ben… Binlerce yıl önce bir gün bana şöyle dediniz; 'yapacak bir şey yok'…

AŞK: Binlerce yıldır hakkımda konuşup durdunuz, beni önce var ettiniz sonra tanımlara sıkıştırdınız, o kadar çok şey yazıp söylediniz ki sonunda beni 'Aşk Acısı' olarak düşündünüz hep. Gerçek şu ki; ben AŞK'ım, sizin var ettiğiniz ve yine size ait olan en zayıf taraflarınız olanım… Sanrılarınız ve karın ağrılarınızım, eksik yanlarınızı tamamlama arzunuz, tam olma isteğiniz, ipleri birbirine dolaşmış uçurtma gibi karmaşık hazlarınız ve aynı anda libidonuz… Engellenen taraflarınız, bastırılan ve baskılanan ve gömülen duygularınız, yutkunamayan boğazınız, akamayan gözyaşınız, yüklediğiniz anlamlarınız, alışkanlıklarınız, düşüncelerinizden öte ruhunuz, mış gibi ikinci yüzleriniz, korku dolu tedirgin bakışlarınız, her seferinde gerçek sandığınız, hayal ve umutlarınızla savaşan yenilere karşı dirençlerinizim ben… Deneyimsizlikleriniz, kıskançlıklarınız, var olmak istemeleriniz, ilgi alanlarınız, kelime dağarcığınız, tam olarak coğrafyanızın bizzat kendisiyim ben… Bilincinizin en bilinçsiz en bilinmez en karanlık tarafıyım, bakıp görmedikleriniz, görüp te duymadığınız en yalnız en depresif en korkunç gecelerinizim ben, keşfedilmemiş en meraklı en acıklı en dramatik kaderinizim ben tüm hepinizin… Ön yargılarınız, ait olma ihtiyaçlarınız, gururunuz, inadınız, öfkeniz, kininiz, unutkanlığınız, soru sormayışınız, müziğe kulak vermeyişiniz, doğayı hissetmeyişiniz, kendinizi farkedemeyişleriniz, büyüklenmeleriniz, kendinize düşmanlıklarınız, saplantılarınız, takıntılarınız, gerçeklerden kaçışınız, aceleciliğiniz, sığınmalarınız, yanılgılarınız, nefessiz kalışlarınız, gözyaşlarınız, iç sıkıntılarınız, uykusuz geceleriniz, gamlarınız, en derine kadar arabesk hücrelerinizim ben sizin… gözü kara ateşli haykırışlarınız, ölümcül ve katil taraflarınız, ruhsal ağrılarınız, duygusal kanamalarınız, çaresizlik içinde çaresizlikleriniz ve kaybolan yıllarınızla birlikte pişmanlıklarınızı, sizin var ettiğiniz bir karayım ben, 'yapacak bir şey yok' dediğinizden beri… yaşamasını bilene masmaviyim ben… gerçekte ise hiçbir şeyim ben, özetle sizin en zayıf tarafınız… ben olmadan biz olma çabanızım ben…

Sevgili okurlar, aşkı dillendirme fikrimden dolayı özür dilerim, bu derece suçlayan ve yargılayan olacağını ben de tahmin etmemiştim. En insan taraflarımızdan biri belki de kendi var ettiklerimizin esiri olarak kendi acılarımızı kendimiz büyütüyoruz. Kendi 'Aşk' tanımını dillendirmek isteyen okurlarımızdan [email protected] adresine maillerinizi beklerim.

'Gözünün içinde ki benden öpülesi' tadında anılar ve hatıralarla dolu yaşam dileklerimle. Hoş kalın…