'Hey on beşli on beşli/Tokat yolları taşlı/ On beşliler gidiyor/ Kızların gözü yaşlı' sıradan bir türkü değil yürekten bir ağıttır. Henüz bıyığı bile terlemeden vatan savunmasına giden/gönderilen -eski takvimle- bin üç yüz on beş doğumlu on altı yaşındaki gençler, ne genci, daha çocuk onlar, o çocuklar için yakılmış ağıttır. Gözü yaşlı kızlar ise ya kardeşini koklamaya doyamayan bacılar ya da henüz eli eline değmemiş yavuklulardır.

Heyhat, heyhat ki, biz ağıtlarımızla göbek atmaktayız gayrı düğünlerde, derneklerde.

Ama bir türkümüz var, hala bu topraklarda söylenen ve ortak acımızın tek paydası olarak kalan. Hala, gözümüzü yaşartmasa da nemlendirir, en azından buğulandırır. Acısı ortaktır, artık hikayeleri unutulsa da, dilden dile, nesilden nesle aktarılmasa da, Anadolu'nun her köyünün, her mahallesinin en azından birkaç evinin ortak acısıdır Yemen. Ve o genç yaşında dul kalan gelinin feryadı hepimizin öyküsüdür; hepimizin ortak kaderidir Yemen'de bir evlat, bir kardeş, bir eş, bir baba bırakmak ve de arkaları sıra ağlamak: 'Havada bulut yok bu ne dumandır/ Mehlede ölü yok bu ne figandır/ Anoy Yemendir, gülü çemendir/Giden gelmiyor acep nedendir?'

Gençlik yıllarımda da hüzünlenirdim bu türküyü her duyuşumda, ama şimdiki gibi yürekten hatta zaman zaman olduğu gibi hıçkırarak ağlamazdım. Çok ağlıyorum artık hem de pek çok. Yaşlanmaktan, bedenimle birlikte yüreğimin de çürümesinden değil; o türkünün arkasındaki Yemen acısını daha bir okumamdan, daha bir öğrenmemden kaynaklanmaktadır giderek daha da artan acım ve hüznüm.

Biz Mehmetleri Yemen'de eskilerin deyimiyle 'dini ayrı kafire' kurban vermedik; biz Yemen'de Mehmetlerimizi aynı Allah'a ve aynı peygambere inandığımız din kardeşlerimizin ihanetine kurban verdik. Biz Çanakkale'de, Sarıkamış'ta kaybettiğimiz on binleri, bilemediniz birkaç yüz bini konuşuruz da Yemen'de hem de din kardeşlerimizin isyan ve ihanetinde kaybettiğimiz iki milyon civarında Anadolu Türkünü niyeyse hiç konuşmayız. Evet, yanlış değil, en az iki milyon Mehmet yatar Yemen dağlarında ve de çöllerinde.

Tespit Ord. Prof. Dr. Ömer Celal Sarç'a aittir. Oktay Yenal'dan aynen alıntılıyorum: 'Süveyş Kanalının açılışından Birinci Dünya Savaşı'na kadar, kanal yoluyla Yemen'e 2,7 milyon asker gönderilmiş, buna karşılık bu askerlerden yalnız 300 bini aynı yoldan geri dönmüştü. Kalanlardan bir kısmı başka yollardan dönmüş bulunabilir. Fakat çoğu herhalde hiç dönmemiştir.'

Süveyş Kanalı'nın 1869'da ulaşıma açıldığını ve Birinci Dünya Savaşı'nın da 1914'te çıktığını söylemeye gerek var mı? 46 yılda 2 milyon yedi yüz bin Anadolu evladıdır söz konusu olan ve gidip de çoğunluğu hiç gelmeyen. O dul gelinin 'Orası Huş'tur/Yolu yokuştur/Giden gelmiyor/Acep ne iştir' dediği kanlı belde. Biz Huş'u yıllarca Muş sandık, türküyü Muş diye okuduk. Ah cehalet, ah kendi geçmişine yabancı kalış!

Ortadoğu'da yeni bir cephe daha açılıyor ya da bugün olmazsa yarın, yarın da olmazsa öbür gün er veya geç açılacak ve yeniden Müslüman kanı akacak. Gariptir ki kanı akan mazlum da o kanı akıtan zalim de Müslüman olacak, en azından 'Ben Müslümanım' diyecek.

Görünen o ki, tıpkı dün olduğu gibi, tıpkı Medine'yi müdafaa eden Müslüman Osmanlı askerinin Müslüman Arap bedevisi tarafından acımasızca katledilmesi gibi acı bir tarihten tıpkı Suriye'de, Libya'da daha dün yaşanan başka kardeş kavgaları gibi kanlı olmaya aday bir kardeş kavgasına gidiyor İslam dünyası. Bizim kendi tarihimizden alacağımız çok ders vardır kendi yarınlarımız için. (Devam edecek)