Biz, sevmeden önce korkmayı öğrendik. Korkuyla büyüdük ve korkularımızı
büyüttük. Annemizden öğrendik korkmayı; en sevmemiz gereken insanla,
babamızla, babamızın azarıyla, dayağıyla korkuttu annemiz bizi.'Babana
söylerim ha' sözleri, bizim kuşağın hafızalarında hala canlıdır.
Öğretmenlerimizden korktuk. Dayak yemekle, ceza almakla ama en çok da
sınıfta bırakılmakla, okuldan atılmakla korkutulduk. 'Eti senin kemiği
benim' teslimiyeti hocaya açılmış bir sınırsız krediydi.
İstediğimiz okula girememekten, girsek de bitirememekten, bitirsek de
iş bulamamaktan korktuk. Hala da ve belki de düne oranla daha fazla
yaşanan bir olgu bu korku.
Bir zamanlar biz ya bu kış ya da bir sonraki kış 'komünizm gelecek'
korkusuyla yatıp kalkıyorduk. Onlarsa, yani öteki yarımız ise bizim
faşizmi getireceğimiz endişesiyle uykusuz geceler geçiriyorlardı.
Endişelerimiz gerçekleşmedi ama korkularımız hiç gitmedi. Sadece
mahiyet ve şekil değiştirdiler. Günümüzün moda korkusu bir tarafta
başkanlık, öbür tarafta paralel yapılanma ya da bölünme.
Bizim sevdamız da korkuyla yoğrulmuştu. Sevdiğimizi alamamak ya da
karşı cinste ise sevdiğine varamamak korkusu. Biz erkeklerin kadını
yok sayışımız, kadınların ise bu sayılmaya sessiz katlanışı da aslında
korkunun kaçınılmaz sonucuydu. Alamamak ve varamamak! Bu nasıl bir
anlayış ve nasıl bir ayıp!
Korkularımızın şekli değişiyor ama kendisi hiç değişmiyor. İşadamı
işini kaybetmekten, emekli geçinememekten, işsiz iş bulamamaktan, işçi
işsiz kalmaktan, memur sürülmekten korkuyor.
Asıl korku güç sahibinde ya da kendini güç sahibi sananda. Gücü
kaybetmek korkusu ardından gelecek itibarsızlaşma korkusundan
besleniyor. Dün önünde herkes eğilirken bugün kimsenin yüzüne
bakmadığı adam olmak korkusu, dehşet bir korku olmalı ki herkes
makamına sıkı sıkıya sarılmakta ve herkes o makamı bin nice istiskale
rağmen bırakmamakta. O nasıl bir korkudur ki o lanet olası makamı
'izzeti ikbal ile bırakmak' yerine bin bir zilletle korumaya
çalışılmakta.
Biz korkunun çocuklarıyız sevmeyi öğrenmedik, sevgiyi doyasıya
yaşamadık ve yaşatmadık ki Sevgililer Günü'nü kutlamaya yüzümüz olsun.
Ben bu işte yoğum.
Biliyor musunuz hala korkmaya devam ediyorum. Neden mi? Hayatın bana
yaşatacağı puştluklardan ve ülkemin geleceğinden.