Dün bıraktığımız yerden yani Gazi Paşa'nın 'Bak mesele nasıl hallolur, onlara göstereyim de görsünler. Bir İskenderun için Fransızlarla savaşılmazmış! Şaşarım onların akl-ı perişanına!' diyerek İstanbul'dan Ankara'ya yola çıktığı yerden devam edelim 'Bir Hatay Hikayesi'ne!

Atatürk'ün treni sabah Eskişehir istasyonuna varır. Başbakan İsmet İnönü, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya kendisini beklemektedir. Uzun bir toplantıdan sonra hükümet erkanı, 'Cenevre görüşmelerine katılma' kararı alarak Ankara'ya döner. Mustafa Kemal ve beraberindekiler ise Afyon'a geçer.

Atatürk, Afyon'da önce kentin valisine daha sonra da kolordu komutanı Muğlalı Mustafa Paşa'ya 'size, tabii olmayan bir emir versem ne yaparsınız?' diye sorar. Valinin cevabı çok nettir ve günümüze örnek olacak mahiyettedir. Tek parti döneminin valisi o dönemin mutlak hakimine 'Efendim, vereceğiniz yasal emirleri derhal yerine getiririm, emin olunuz' der. Bu 'yasal olmayan emirlerinizi yerine getirmem' demenin en kibar şeklidir.

Kolordu Komutanı Muğlalı Mustafa Paşa'nın cevabı ise birbirini cephelerde ölümle kalım arasındaki ağır sınavdan geçerek tanıyan iki askerden birisinin diğerine duyduğu güvenin ifadesidir: 'Sen emir verirsin de ben yapmaz mıyım?' Muğlalı Mustafa Paşa gerçek bir kahraman, büyük bir vatanseverdir. Milli Mücadele'de özellikle de Karakol Cemiyeti, M.M. ve diğeri gizli teşkilatlarda büyük hizmetler vermiştir.

Aldığı cevaptan memnun kalan Atatürk bu sefer 'Tamamen sivil kıyafetler giymiş subay ve er olarak bana beş bin kişiyi on beş gün içinde hazırlayıp teslim edebilir misin?' diye sorar ve 'Emrettiğiniz bu kuvvet on beş gün içinde hazırdır Paşam' cevabını alır.

Bu 'sivil giyinmiş beş bin kişi' ne yapacaktı? Atatürk bunu beraberindekilere Ankara yolunda açıklar. Cumhurbaşkanlığından istifa edecek ve o sivil(!) mücahitlerin başında Suriye'ye girecek, Hatay'ı alacak ve Türk milletine hediye edecektir. Şimdiki nesillere hikayeden de öte bir masal gibi gelecek olan bu düşünce, o günlerin kahramanları için hiç de hayal ve imkansız değildir. Milli Mücadele'ye başladıklarında da hemen herkes onları hayalperestlikle suçluyordu.

Atatürk kararını açıkladıktan sonra 'Bu hareketim karşısında tabiatıyla ve çok haklı olarak hükümet beni ve bana katılacak olanları asi ilan edebilirdi' diyecek ve 'Paşam, o zaman ne yapacaktın?' sorusuna da 'Ha, işte o zaman, Hatay meselesini hallettikten sonra döner, bu kez de bizi asi ilan edenleri kolundan tutup atar, yine duruma biz hakim olurduk' cevabını verecektir.

Ben bu bilgileri 'Atatürk'ün Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anıları' kitabından derledim. Atatürk'ün çocukluk ve silah arkadaşlarından Nuri Conker de anılarında benzer bir sahne anlatır. Bir gün Çankaya Köşkü'ne gittiğinde Mustafa Kemal Atatürk'ü bazı paşalarla Suriye haritası üzerinde çalışırken bulur. Atatürk 'Nuri biz karar verdik: Görevlerimizden istifa edip kuracağımız bir çeteyle Hatay'ı alıp millete hediye edeceğiz. Var mısın bu işte?' diye sorar. Nuri Conker, olmaz olur mu hiç! O 1913 Garbi Trakya Türk Cumhuriyeti'ni kuran Teşkilat-ı Mahsusa subayları arasındadır.

Hepsi nurlar içinde yatsın…