Boyalar mı çok kalitesiz, boya sökücüler mi çok kuvvetli; nedendir bilemem, kırmızı çizgilerimiz pek dayanmıyor, hatta hiç tutmuyor. Kolayca silinip gidiyor. Kerkük bizim güneydeki en eski ve en koyu kırmızı çizgimizdi; hiç çıkmaz sanıyorduk. Şimdilerde o kırmızı çizgilerin son boyaları da siliniyor ABD askerlerinin himayesi altında Barzani Peşmergeleri eliyle.

İkinci Körfez harekatının hemen ertesinde önce işgal edilmiş ardından da tapu ve nüfus daireleri ateşe verilmişti. Yanan bina değildi, o topraklarının Türklük belgeleriydi. Sazıyla sözüyle ve de özüyle kadim Türk kenti Kerkük'ün kendi asli ve milli kimliğinden soyutlanıp Barzani'ye pazarlanmasının işareti ve ilk hamlesiydi.

Ateşi gördük, tüm dünya gördü. Onlar sevinçle ellerini ovuşturarak izledi yangını bizse kimimiz gözyaşlarımızı içimize akıtarak kimimiz ise ya sırtımızı dönerek ya da gözümüzü kapayarak ve de görmezden gelerek.

Dış siyaset ne hayale yol veriyordu ne de en ufak bir fırsatı tepiyordu. Bugün karşı karşıya kaldığımız sıkıntıların temelinde Ahmet Davutoğlu politikalarının Irak'taki ihmali ile Suriye'deki hayalperestliği yatar. Umarım ve dilerim ki fatura daha da kabarmaz.

Fatura derken maddi kayıplardan bahsetmiyorum; atılan mermi, yakılan akaryakıt ya da kaybolan uçak, tank değildir sorun olan. Bu millet bunları dert etmeyecek kadar büyüktür ve tarihinde bunları hiç dert etmemiştir de. Sorun bölgedeki ateşin giderek daha da genişlemesi, kuvvetlenmesi ve bizden olanı, bizim olanı kuşatmasıdır.

Halep sınır olarak, toprak olarak olmasa da bizimdi ve bizdendi; tıpkı Kilis gibi, tıpkı Antep gibi. Yandı, yakıldı, yıkıldı ve yok edildi. Orada sadece bir kent değildir yanan, yıkılan, bir kültürdür, bir tarihtir, bir medeniyettir. Aynı zamanda Suriye Türklüğüdür.

Kerkük'ü söylemeye, yazmaya gerek var mı ağlamak dururken yanmak varken. Ah Kerkük, can Kerkük, mum gibi yanan Kerkük… Kerkük'ü bilmeden türkülerini bellemiş, türkülerini çığırmıştık biz. Hala da onları söyler onları dinleriz. Abdulvahit Kuzecioğlu, Abdurrahman Kızılay, Mehmet Özbek, elleri öpülesi ustalar, Kerkük türkülerinin derleyicileri, okuyucuları ve hocaları. Ve bugün en güzel okuyanı Aysun Gültekin. Ve her biri diğerinden güzel Kerkük türküleri...

Of dertli başım; of kara yazgım; of can Kerküküm, of bahtı kara Kerküklüm. Bağışla beni sana ağlamaktan başka bir şey gelmiyor elimden. Ağlamayanların çokluğu yanında bu da bir şey mi acaba; ne dersin?

Bir Kerkük hoyratı var hafızamda ta lise yıllarımdan kalan. Yok, hayır bir değil iki. Biri kendi derdini bırakıp bize yanışıdır Kerküklünün, diğeri ise bir milli kimliğin ilanıdır. 'Arabam/ Gidiyor karadan arabam/ Özüm Türk aslım Türkmen/ Nice diyem Arabam?' Bu kimlik vurgusudur şu da Türklük sevdası: 'Boğazdan/ Neler geçmez boğazdan/ Sular geçse hakkıdır/ Moskof geçmez Boğaz'dan.'

Kerkük türküleri ne kadar yakınsa bize Kerkük artık bir o kadar uzaktır bizden. Yazık, yazık, yazık…