Türkiye'nin din eğitimi ve öğretimi sorunu vardır ve bu sorun da Türkiye'nin aşması gereken en önemli handikaplarından birisidir.

Din eğitiminin ve öğretiminin önünde üç önemli yasal ile iki önemli kurumsal engel vardır:

Yasal engellerin başında Anayasa, Milli Eğitim Temel Yasası ve Diyanet İşleriBaşk. Teşkilat ve Görevleri Hak. Yasalardır.

Kurumsal bazdaki engellerin başında İmam-Hatip okulları ile İlahiyat fakülteleridir.

İmam-Hatip okulları bir ön çalışma olarak büyük bir boşluğu doldurmuş olsa bile nihai hedefimiz için yeterli değildir.

İlahiyat fakültelerimizin yetersizliği yanında ürettikleri birtakım kavramlarla da Müslümanları tereddüde sevk etmektedir.

Kitaplardaki 'kılü-kal'larla' öne çıkmaya çalışıp dayanaksız birtakım görüşleri ile de halkımız nezdinde güven zaafı oluşturmaktadırlar.

Akademik unvanların gölgesinde işlenen din ve fetva cinayetlerinin haddi hesabı yoktur.

Herkes konuşmalıdır. Ancak akademik unvanla ya da 'muhalif ol, meşhur ol' mantığı ile değil, delillere dayalı konuşmalıdır.

Özellikle bildiği Arapça ile İslamın klasik kaynaklarına inemeyenler asla konuşmamalıdır. Kur'an'ın, Fıkh'ın ve Kelam'ın anadilini bilmeyenler İslam adına konuşmamalıdırlar. Böyle bir şey düpedüz sahtekarlıktır.

Ve konuştuğu zaman da branşı ile ilgili konuşmalıdır. Birbirlerinin alanlarına tecavüz etmemelidirler.

Tıpta bir KBB uzmanı kırık çıkıklar için bir ortopedi uzmanı kadar yetkili değildir.

Herkes ilminin ve seviyesinin namusunu- varsa tabii- bilmelidir. İlahiyat fakültelerimiz ve diğer disiplinler tarihi ve dini misyonlarını kuşanmalıdırlar.

Prof. Dr.İsmail R. Faruki'nin ifadesiyle , 'Hiçbir Müslüman akademisyen disiplinindeki çalışmasını fildişi kuleden boş bir merak olarak, ümmetin varoluşsal gerçeklerinden uzak biçimde yürütmemelidir.'

İlahiyatçılarımız, bilimsellik adı altında İslam'a ve Müslümanlara oryantalistler gibi bakmamalı ve yaklaşmamalıdır.Fikir namusu ve ağırlığı demek, olur- olmaz yerlerde konuşmak demek değildir.Gelecek günlerde bunları konuşma umuduyla selam ve sevgiler…