Samsunda aracıyla şarampole yuvarlanan bir kişi,
yaralı olarak kaza yerinden karayoluna çıkmış,
kanlar içinde 3 saat yolda beklemişti...
Saatler sonra, yoldan geçen
bir sürücü, onu aracına alıp
hastaneye götürmüştü...
Gerçekten fark edilmemiş miydi?..
Yoksa, Aracım kan olur düşüncesi mi hakimdi?..
Ya da hastaneye gittiğinde
polise vereceği ifade mi insanları ürkütmüştü?..
İşte böyle bir öykü var bugün...
Saatlerce yardım bekleyen
ve çaresizlik içinde suç işlemek zorunda kalan
çocuğun öyküsü...

* * *

Genç bir yönetici, yeni Jaguarının içine kurulmuş,
biraz da hızlıca bir mahalleden geçiyordu.
Park etmiş araçların
arasından yola fırlayan bir
çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok
yol kenarına vermişti. Bir
şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı
ama aracı durana kadar
geçen mesafede çocuk yola fırlamadı.
Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına
büyükçe bir taş attı.
Genç yönetici, acayip bozulmuştu. Hızlıca frene bastı ve taşın
fırlatıldığı yöne doğru geri geri gitmeye başladı.
Sinirlenmiş olan genç adam, arabasından büyük bir hışımla indi ve
taşı atan çocuğu kaptığı gibi aracının yanına sürükledi. Bir yandan da
çocuğa bağırıyordu: Serseri, sen ne yaptığını sanıyorsun? Bu gördüğün, yepyeni ve pahalı bir araba. Attığın taş, arabamın kapısına hasar verdi. Şimdi kaportacıya dünyanın parasını ödeyeceğim. Neden yaptın bunu?
Küçük çocuk da üzgündü. Suçlu tavrıyla, Lütfen amca, kızmayın ne olur! dedi.
Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim. Taşı attım çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar durmadı.
Çocuk, gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle silerek, park
etmiş bir aracın arkasını işaret etti: Ağabeyim orada.Yokuştan aşağıya yuvarlandı, tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum.
Hıçkırıklar içindeki çocuk, bir an durakladı ve adama, Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine
oturtmama yardım edebilir misiniz? Sanırım, ağabeyim yaralandı ve benim için çok ağır
dedi.
Jaguarlı genç, ne diyeceğini bilemiyordu. Sözcükler boğazında düğümlenmişti. Yutkundu ve hiçbir şey söylemeden
yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu.
Cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkarıp, yere düşünce yaralanan gencin yaralarını sildi. Üstünü temizledi.
Yönetici genç, adeta buz kesmişti. Kımıldayamıyordu. Küçük çocuğun Teşekkür ederim amca dediğini duymamıştı.
Bu sırada, küçük çocuk ağabeyinin tekerlekli sandalyesini
iterek yavaş yavaş oradan uzaklaşıyordu. Öylece bakakalmıştı...
Arabasına giderken bir hayli yavaştı. Çocuğun taş attığı kapıya bir daha baktı.
Sonra aracına binip gitti...
Genç yönetici, kapıyı asla tamir ettirmedi. Çünkü,
oradaki iz, Hiçbir zaman, seni durdurmak ve
dikkatini çekmek için
birilerinin taş atmasına mecbur kalacağı kadar
hızlı geçme. Allah ruhumuza
fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu
dinlemek için vaktimiz
olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda kalınabilir. Fısıltıyı dinle veya taşı bekle.
Seçim senindir. Bir insanı fark etmek için 1 dakika, onun hakkında fikir üretebilmek için
1 saat, ondan hoşlanabilmek için 1 gün, onu
sevebilmek için 1 hafta, ama unutabilmek için bir ömür yetmez
mesajını taşıyordu...

* * *
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Mutlu ve huzurlu günler dileğiyle...