n Sözün Özü: Prof. Dr. Osman Ecevit [email protected]

n

n Ülkemizde son olaylarla birlikte bir zihin karışıklığı yaşanmaktadır. Daha önce de üzerinde durduğum üzere, özellikle dış siyasetteki bazı başarısızlıklar, Türkiye’yi bir yalnızlık içerisine itmiş bulunmaktadır. Başta ABD olmak üzere, AB ülkeleri ve bu ülkelerdeki kamuoyundan hiç de hoş olmayan haberler gelmektedir. Bütün bunları fazlaca dikkate almadığımız takdirde bile, ciddi bazı durumların olduğunu inkâr edemeyiz. Elbette, alınan bu kararlar ve öngörülen bazı hususlar, öneri kapsamı içinde kabul edilebilir. Yalnız, Türkiye’nin özellikle komşuları ile olan ilişkilerinde ve buna bağlı olarak; ülkenin içindeki durumlarda belirsizlikler yaşanmaktadır. Bir hususu açıkça belirtmek gerekir ise, devlet sırrı olabilecek hususlar üzerinde bilgi sahibi olmaya meraklı değilim. Fakat, devletin yetkili kişileri bazı konuları ağızlarının içinden söyledikleri veya bazı sıkıntıları dile getirdikleri zaman ise, ister istemez bir merak uyanmaktadır. Buna karşılık, PKK ile bunun uzantıları ise alenen ve açık olarak ifade ettikleri hususlar ise yenilir yutulur cinsten değildir. Bu bakımdan şu düşünceyi akıllardan uzaklaştırmak mümkün değildir: Acaba, devletimiz Kürtlerle ilgili olarak bazı bağlantılara girdi de, bunu mu açıklamakta güçlük çekiyor? İnsan düşünmeden edemiyor.

n

n Daha önce de, müteaddit kere yazdım: İmralı, PKK, KCK ve Kandil ile anlaşma yapmak mümkün olmadığı gibi, Anayasamıza ve kanunlarımıza göre bunların nasıl bir temsil durumunun olduğunu da düşünmek gerekir. Mevcut kanunlarımıza göre bunların hiçbirisinin, hiçbir temsil yetkisi de yoktur. Hep söylediğim gibi, her şeyin başı ve sonu, işlerle sorunların halledileceği yer TBMM’dir. TBMM’nin dışındaki bu kanunsuz yapılarla devletin anlaşma yapması ise kanunlara ve milletlerarası seviyedeki teamüllere uygun değildir. Her gün duyduğumuz çatlak sesler ve ültimatomların sebebi, bir bütünsellik içinde olmayan veya olması mümkün olmayan bu kanunsuz yapıların hezeyanlarıdır. Eğer bu çatlak seslere kulak verecek olur isek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bunlara teslim olmuş görüntüsünü vermektedir. Bu bakımdan ilgililerin ortaya çıkarak, bu hususta sarih ve kesin olarak bazı şeyleri söylemeleri veya bu yasal olmayan grupların seslerini kesmeleri gerekir. Türkiye’nin asli sahipleri bir kenara itilerek, bir grup istemekte, devamlı istemektedir. Bununla da kalmayarak, bunlar bu zaman içinde, şunlar da bu zaman içinde yapılmalıdır, yoksa diye tehditler savurmaktadırlar. Elbette, kan durmuştur, bundan herkes memnundur. Yalnız bunun bedeli kandan daha da pahalı olabilir. Bunu ben söylemiyorum, yabancı ve yerli basında; hiç saklamadan söylendiği gibi; birinci safha Kuzey Irak Kürt yönetimi, ikinci safha PYD ile Kuzey Suriye ve üçüncü safha da Türkiye mi? Bunun açıklanmasında yarar vardır. Bir süre sonra bir emrivaki ile karşı karşıya kalabiliriz. 08 Ocak 1918 tarihinde, ABD parlamentosu, Başkan Thomas Woodrow Wilson’un daha sonra “Wilson Prensipleri” olarak anılan prensipleri kabul eder. Bu prensiplerin 12 maddesi: Madde 12:Osmanlı İmparatorluğunun, çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bölümlerinde Türk egemenliği güvence altına alınmalı; imparatorluk sınırları içindeki diğer ulusların yaşam güvenceleri ve özerk gelişimleri sağlanmalıdır. Çanakkale Boğazı uluslararası güvence altında tüm gemilere ve ticarete açık hale getirilmelidir. Burada açıkça ifade edilmese de kastedilen, Kürt ve Ermenilerdir. Lozan ile bu maddenin içeriği tarihe gömülmüş gibi görülmekle birlikte, tekrar ısıtılarak gündeme getirildiği kokularını duyuyorum. ABD, Lozan’a imza atmadığına göre, Wilson prensiplerini geçerli saymasında, kendilerince mahsur yoktur.

n

n “PKK güçlerinin % 20’sinin çekilmiş olması, bir mahsur teşkil etmez” sözünü de anlamak mümkün değildir. Dış güçlerle ülkemizdeki bazı odakların bazı şeylere hazırlıklı oldukları gerçeği ortadadır. Bu bakımdan ülke, devlet kamuoyu olarak bütün kurumlarımızla teyakkuzda olmamızda yarar vardır. Ayrıca, adımlarımızı dikkatle atmalıyız. Zira, köprünün üzerinden sular akmaya başladığı zaman ise bunun dönüşü olmayacaktır. 100 yıllık prensipler ve rüyalar üzerine kurulu senaryolara pabuç bırakılmamalıdır. Olayların istemediğimiz şekilde sonuçlanmaması, keşke kelimesini kullanmamak dileklerimle saygılarımı sunarım.

n