Dün benim için mutlu bir gündü. Hem genelde hem de yereldeki iki muhteşem haberdi mutluluğumun kaynağı. Geneldeki haber, bu vatanda yaşayan ve kendisini bu millete, milletlerin en kadimi büyük Türk milletine mensup kabul eden herkesin gurur duyacağı bir haberdi: Türk ordusu Suriye'ye girmişti.

Gün sorgu sual günü değil, gün şek ve şüphe günü de değil. Gün şeksiz şüphesiz, gün sorgusuz sualsiz devletin ve ordunun yanında olma günüdür. Gün büyük bir imanla sınırı aşan aslanların görevlerini büyük bir başarıyla tamamlayıp bir an önce kazasız belasız, yarasız beresiz geri dönmeleri için dua zamanıdır.

Yereldeki mutluluğumun kaynağı ise AK Parti Samsun Milletvekili Fuat Köktaş'ın dün basın mensuplarıyla yaptığı toplantıda verdiği, 'Samsun'a ikinci devlet üniversitesi' müjdesi.

Bizim sorularımız ve Fuat Köktaş'ın açıklamaları, daha çok 15 Temmuz darbe girişimi ve FETÖ ile ilişkiler üzerineydi. 15 Temmuz'da ülkenin çok ciddi bir badireden kurtulduğu ve bunda bir taraftan Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın kararlı tutumunun diğer taraftan da Türk basınının tavrını tereddütsüz demokrasiden yana koymasının rolü konusunda herkes hemfikirdi.

Sayın Köktaş'ın bu konudaki açıklamaları, haber sütunlarında oldukça geniş yer bulacaktır. Bunlar orada bütün detaylarıyla bulabilirsiniz. Beni mutlu eden müjde toplantı bitti diye arkadaşlarımızın ayaklanmaya başladığı anda, benim bir sorum üzerine geldi. Kapatılan Canik Başarı Üniversitesi'nin yerleşkesinin akıbeti hakkında ne düşündüğünü sordum Sayın Köktaş'a ve beni mutlu eden müjdeyi onun ağzından duydum: Kapatılan Canik Başarı Üniversitesi'nin hazineye geçen yerleşkesinde yeni bir devlet üniversitesi hayata geçecekti. Bir başka ifadeyle Samsun ikinci bir devlet üniversitesine kavuşacaktı.

Daha iki gün önce bu sütunlarda dile getirmiştim ikinci bir devlet üniversitesinin Samsun için ne kadar önemli olduğunu ve o kampüsün bu ikinci üniversiteye tahsis edilmesi gerektiğini. Ben nasıl mutlu olmazdım? Teşekkürler Türk Devleti ve teşekkürler Sayın Köktaş…

HABERİN NAMUSU

Dünkü toplantıda bizi yani basın mensuplarını, özellikle de habercileri çok yakından ilgilendiren bir başka konu daha geldi gündeme. Bir arkadaşımız Sayın Köktaş'ın da avukatlığını yapan ve FETÖ iddiasıyla tutuklanan bir şahsın 'bankada çıktığı öne sürülen 800 milyon' liralık hesabını sordu.

Böyle bir para yoktu. Haberin çıkmasından hemen sonra Sayın Köktaş, ilgilileri aramış ve sormuştu. Böyle bir para yoktu, olması da mümkün değildi. Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun da birkaç gün önce kaleme aldığı yazısında söz konusu rakamın Cumhurbaşkanlığı'nın bir yıllık bütçesinin neredeyse iki katı olduğunu belirterek, bizim mali sistemimiz içerisinde böyle bir mevduatın bilinmemesinin mümkün olmadığını ortaya koymuştu.

Böyle bir hesap yoktu ama Fuat Köktaş'ı da doğrudan olmasa bile dolaylı olarak hedef alan bir ince hesap vardı. Ama bu haber de söz konusu avukattan ve Fuat Köktaş'tan çok bizi yaralayan bir husus söz konusuydu. Haberin namusu ve güvenirliliği! 70'li yıllarda bir toplantıda bir yetkili bize haberi 'en az üç yerden doğrulatılan söylenti' olarak tanımlamıştı. Ve o yıllarda biz yüzde yüz emin olduğumuz bir haberi bile haber kaynağına doğrulatmadan asla yazamazdık. Biz yazsak bir yazı işleri o haberi servise koymazdı. Kendimizi bir kere daha gözden geçirmek zorundayız. Umarım bu yanlıştan gerekli dersi alırız.