Bugün bu köşede

öykü yayınlayacaktım...
Dedim ki; bugün sıra bende değil,
millette...
Sandık başında millet yazsın
tarihe mal olacak gerçek öyküyü...
Öykünün sonu,
insanların
her şeyiyle perişan
olduğu, mutsuzluğun
doruk noktalara ulaştığı,
birlik ve beraberlik
duygularının
hançerlendiği
ve övünülen
değerlerin
yitirildiği
bir kabusla
bitebilir...
Ya da demokrasinin
tüm kurum ve kurallarıyla
işlediği, hak ve hukuk
kavramlarının yüceltildiği,
iftira, yalan ve düzmece belgelerle
insanların
hapse atılmadığı,
aş ve iş derdi olmayan,
ekonomik verilerle
dünyanın saygın devletleri
arasında yer alan Kıskanılan
bir ülkede
yaşamanın
mutluluğuyla
bitebilir...
O öykünün
nasıl biteceğini,
işte o Namus sayılan
oylar belirleyecek...
O yüzden pişmanlık
duymak var işin içinde...
Ben ne yaptım ya
diye saç baş yolmak,
anlamsızdır artık...
Oy pusulasına mühür vurulacağı
an, insan;
vicdanıyla başka zamanlardan
daha kısa sürede
hesaplaşır...
Her şey bir film şeridi
gibi gözünün önünden geçer...
O kısa zaman dilimine
nasıl sığar bunca
yaşanmışlıklar,
tarifi çok zor!..
Oy kullanılan
paravanın
arkası, o yüzden bambaşka bir dünyadır...
Sandıklara atılan o zarflar da
adeta bir ok gibidir. Geri alayım ya da Değiştirmek istiyorum
demek yoktur!..
Acele etmeyin!..
Birkaç saniye geç kalın ama
tercihiniz, daha sonra vicdanınızı
rahatsız etmesin!..
O ses, mühür tutan insanın eline yön veriyor zaten!..
Oylarınız, ülkeye hayırlar getirsin!..