Benim yaşımda olanlar bilir. İlkokula giderken az mı içtik o Amerikan menşeli süt tozundan hazırlanan sütlerden. Doğalgazın, kaloriferin ve hatta kömürün bile kullanılmadığı zamanlarda sınıfın ortasında odun parçalarıyla yanan o kocaman soba gelir aklıma. Sivasın o sert kış günlerinde yanan sobanın üzerinde kocaman bir süt kaynatma kazanı. Yanan sobanın sınıfa yaydığı ısıdan üşümüş çocukların içi ısınır, kaynayan kazandan da bardak bardak süt içilirdi…
Zengin fakir ayırımı yapmadan ilköğretim çocuklarına süt dağıtımı yapmayı olumlu buluyorum. Kim bilir kaç yüzbin aile vardır bu ülkede, çocuklarına bir bardak süt bile içiremeyecek kadar maddi durumu bozuk olan. Devletin ikram ettiği sütler, gelişme çağındaki çocuklarımızın büyümesine elbette katkı sağlayacaktır.
Bu uygulama ile milyonlarca çocuğun beslenmesinin yanında üretici, tüketici ve süt endüstrisindekilerin belli mevsimlerde yaşadıkları sıkıntıların ortadan kaldırılması, hayvancılığın da dolaylı olarak teşvik edilmesi amaçlanıyor. Projenin devlete maliyetinin de 600 milyon TL civarında olduğu biliniyor.
Süt dağıtımı sonrası bazı çocuklarda rahatsızlık görülmesi ile birlikte konu değişik açılardan tartışılmaya, zehirlenme ve çeşitli rahatsızlıkların önüne geçebilmek için de önlemler alınmaya başlandı. En dikkat çekici önlemse, bir sınıfta dağıtılacak sütlerden zehirlenme başta olmak üzere, çeşitli rahatsızlıkların önüne geçebilmek için süt kolilerinden tesadüfü olarak seçilecek bir süt kutusundaki sütü öğrencilerin gözü önünde önce Sınıf Öğretmeni içecek, sonrasında da sütlerin çocuklara servis edilecek olması. Yani, o kolideki sütler bozuksa olacak olan önce ‘kobay olarak kullanılacak öğretmene olacak. Öğretmenin de can taşıdığı, onun da çocuklarının ve sevenlerinin olduğu kimin umurunda?
Peki, bu konuda ‘kobay olarak kullanılacak birileri aranıyorsa bu ‘kobay kim ya da kimler olmalı? Bana göre bu işten para kazanan, servetlerine servet katanlar olmalı. Konunun pratik uygulaması da; üretici, toptancı ve perakendeci olarak süt dağıtım ağının içinde yer alan ve bu işten ciddi paralar kazananlar ve onların çocukları üzerinde uygulanmalı. Herkes ürettiği ve dağıtımını yaptığı sütüne güveniyorsa, başka bir ifade ile ‘sütü bozuk değilse, buyurun önce siz ve çocuklarınız afiyetle bir içsin sonra da fakir fukara, garip guraba içsin arkadaş denmeli.
Bu konuda sağcısı solcusu tüm öğretmen sendikaları biraraya gelmeli, üyesi olsun veya olmasın 600 bin civarındaki öğretmen ordusuna sahip çıkılmalı, yasal boyutlarda kalmak kaydıyla gösteri, yürüyüş ve basın açıklaması haklarını da sonuna kadar kullanmalıdır. Hiç kimse unutmasın ki; analar doğurur, öğretmenler yetiştirir. Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır, öğretmen ise bu ülkenin ufkunu açandır…