Ondokuz Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Demir’in su tasarrufuna ilişkin açıklaması, son derece doğru ve kesinlikle uyulması gereken uyarı.
Yusuf Demir, gelecekte insanoğlunu bekleyen büyük bir tehlikeye dikkat çekerek, su israfına son verilmesini, aksi durumda önümüzdeki 15-20 yıl içinde dünyanın yüzde 40’ında su kıtlığı yaşanacağını belirtiyor.
Demir, suyun hesaplı tüketilmemesi, israf edilmesi, yetersiz yağış, kaynakların adil bölüşülmemesi gibi nedenlerin gelecekteki su krizinin habercisi olduğunu vurguluyor.
Aslında Demir’in yaptığı bu uyarıyı, tüm bilim insanları yıllar öncesinden bu yana dile getiriyor. Ama dinleyen, ciddiye alan yok.
Oysa susuzluk tehlikesi kapımıza geldi dayandı. Yani kapıdaki tehlike çanları çalmaya başladı bile, ne var ki toplum bu konuda hala duyarsız.
Yaşamın vazgeçilmezidir su. Susuz bir yaşamın olamayacağı; gün gibi aşikar.
Aşırı israf, küresel iklim, yeryüzünün ısınması su kaynaklarını tüketti, tüketmeye de devam ediyor.
Eğer uyarılar, yeterli önlemler alınmazsa Yusuf Demir’in de işaret ettiği gibi çok değil 15-20 yıl sonra dünyanın yüzde 40’ı çölleşecek, bu çölleşme giderek her yere egemen olacak.
Kuşkusuz kapıya dayanan bu tehlikeden en çok etkilenecek ülkelerden biri de Türkiye.
Öyle sanıldığı gibi Türkiye su cenneti bir ülke değil.
Türkiye’nin gelecekte bu tehlikeden olumsuz etkileneceğini TBMM Küresel Isınma Komisyonu’nun hazırladığı rapor çok net ortaya koyuyor.
Rapora göre, Türkiye 2030’da kurak ve sıcak bir iklimin etkisi altına girerek yurt genelinde sıcaklar 3 derece civarında artacak.
Yazın büyük kentlerde sıcaklık daha da artacak.
2071-2100 yılları arasında Samsun-Adana hattının batısı 3-4 derece, doğusu 4-5 derece ısınacak.
1991-2000 yılları arasında sıcaklıkların 2 derece artmasından ötürü yağışlarda yüzde 10 eksilme oldu.
İşte TBMM’nin bu raporu, Türkiye’nin giderek ısındığını yağışların giderek azaldığını, dolayısıyla gelecekte susuzluktan etkilenecek ülkelerin başında geleceğini çok güzel açıklıyor.
TBMM Komisyonu bu raporu ile kapıdaki tehlikeye vurgu yapıyor. Ya bizler ne yapıyoruz, bu çok önemli tehlikeye karşı gerekli duyarlılığı gösterip, önlemler alabiliyor muyuz?
Bu sorunun yanıtı kocaman HAYIR.
Bakınız biz neler yapıyoruz.
Kentsel su kullanımında kaçak ve kayıpların oranı yüzde 40’ı buluyor.
Tarımsal sulamanın yüzde 80’i vahşi yöntemlerle yapılıyor, bu nedenle çok büyük miktarda su kaybı oluyor.
Bir litrelik atık su sekiz litre tatlı suyu kirletiyor. Belediyelerin çoğunluğunda arıtma sistemi yok.
Organize sanayi bölgelerindeki suyun ancak yüzde 75’i arıtılıyor.
Konya havzasında 50 bin kuyu kaçak. Her yıl su düzeyi hızla düşüyor. Konya havzası Türkiye’nin yer altı su rezervinin yüzde 40’na sahipti, şimdi alarm veriyor.
Kısaca bizler, Türk insanı suyu israflı tüketiyoruz. Bu konuda yeterli bilinç toplumda oluşamadı.
BM raporlarına göre de yaklaşık 1.1 milyar insan temiz içme ve kullanım suyundan yoksun.
Her yıl yaklaşık 5 milyon insan temiz su yokluğunda oluşan hastalıklardan yaşamını yitiriyor.
2025 yılında dünya nüfusunun üçte biri aşırı derecede su sıkıntısı ile karşı karşıya kalacak.
Halen dünyada 2.8 milyar insan kentlerde yaşıyor. Bu rakam 2025 te 4.5 milyara ulaşacak. Kentler temiz suya daha fazla gereksinim duyacak, buna koşut daha büyük atık su sorunu oluşacak.
Su, bilim insanlarının da önemle altını çizdiği gibi su gelecekte petrolden daha değerli olacak, belki de su savaşları çıkabilecek.
Su konusunda acilen toplumsal seferberliğin, hesaplı tüketimde insanları bilinçlendirmenin ivedilikle hayata geçirilmesi gerekiyor
Kapıdaki tehlikenin farkında mısınız?