Türkiye'de bir aydın suskunluğu vardır.

Gerçekten bu 'AYDIN' kavramının da objektif ve herkesçe kabul görmüş bir izahı yoktur. Biz bu kavramı genelde üniversitelerin akademik sınıfı ile yazar- çizer kadroları için kullanıyoruz.

Aslında bu kavramı tolumun manevi önderleri için de kullanabiliriz.

Türkiye giderek iki renge mahkum hale getirilmeye çalışılmaktadır: Bunlar da bir üçüncü rengin olmadığı siyah- beyaz renklerdir. Bununla toplum kutuplaştırılmaya çalışılmaktadır.

İktidara göre beyazın, muhalefete göre de siyahın tonlarının bulunmadığı bir ülkede aydınlarımıza büyük görevler düşmektedir. İşte bu aşamada kategorileştirmelerden korkmaksızın samimi bir şekilde aydınlarımız konuşmalıdır.

Türkiye, yakın tarihinde hiç bu kadar sarılmamış ve tehlike yaşamamıştır.

Osmanlı'nın son dönemlerine hep birlikte baktığımızda, benzer durumla karşılaşırız.

O günün İslamcı aydınlarımız ve basın Abdülhamid'i 'müstebit' olarak acımasızca eleştiriyor ve Osmanlı'nın kurtuluşunu iki şeyde görüyorlardı:

Bunlardan birincisi meşrutiyetin gelmesi, ikincisi ise Abdülhamid'in gitmesiydi. Bu durumu istisnasız aydınlarımız basınımızla birlikte tüm Batılı devlet adamları, aydınları ve gazetecileri de istiyorlardı. Gelelim bugünkü duruma:

Ülkenin gelecekteki selametini Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ve kurucusu olduğu partinin gitmesine ve solun gelişine bağlayanlar var. Bir de yerinin darlığını bahane ederek oynamayan gelin gibi ortada duranlar var.

Bu geliş ve gidişi muhalefetin yanında bazı aydınlarımız ve basınımızla birlikte yine geçmişte olduğu gibi tüm Batılı güçler de istemektedir. Bu birlikteliğin nedeni nedir acaba?

Aydınlarımıza şunu hatırlatmak isteriz:

Meşrutiyetin gelmesi ve Abdülhamid'in gitmesinin maliyetini ülkemiz ve aydınlarımız açısından doğurduğu sonuçları biliyor musunuz? Bilmiyorsanız öğrenin.

Dürüst bir şekilde önce kendimizin sonra da bölgemizin ve küreselleşen dünyamızın durumunu öğrenerek konuşunuz. Aydınlarımızdaki kategorileştirilme endişelerinizi milletin çıkarının önüne koymayınız. Yalnız konuşmalarınızın tenkit değil, inşa temelli olmasına dikkat ediniz.

İkinci bir Osmanlı örneğini yaşamak istemiyoruz. Selam ve sevgi ile…