Yolun başında beni havaalanına götürecek Bafaş servis Shuttel'a bindiğimde kendimi adeta Bafra'nın Harız köyünde buldum. Zaman makinasının şalterini kaldırdım.
7-8 yaşlarındaydım. Türk tütünü dünya sıralamasında 2. sırada... Bugün olduğu gibi tütüne kota konmadığı günler. Hali vakti yerinde olan çiftçiler küçük traktörler kullanıyor.
Massey Ferguson traktörler henüz çıkmamış. Diğer çiftçiler ise iki atla koşulan at arabalarını kullanıyor.
At arabasının üzerinde iki büyük bidon, eskilikten rengi dahi belli olmayan.
Bidonların ağızlarına mısır somağından tıkaçlar yapılmış su kaçırmasın diye.
Sular tarlaya gidecek tıngır, mıngır... Orada stillere dökülen sular, servis edilecek.
Sivriç denilen tahta aygıt ile tütünler toprağa dikilecek.
Köylü kadının işi, yazın bu güneşin altında kavrularak tütün dikmek.
Bugünün tütün dikenleri belki de bunu bilmiyor.
Zira tütünü artık makina dikiyor. Bu kez çabuk, seri ve tık... Tık...
Ahmet Rasim romanları gibi uzattım da uzattım. Ama bugün bunları paylaşmama, lütfen müsaade edin sizinle. " Yazmazsam ben de çıldırabilirim." Bu kez Sait Faik gibi...
Sabahın ayazında Bafaş servis aracını beklerken çok üşüdüm.
Üç kez telefon etmeme karşın, servis geldiğinde oturacak tek bir yer bile yoktu.
Hatta yolcuların çoğu da binemedi. Aracı kullanan sürücü, sürekli telefon kullanarak, bir taraftan bana laf yetiştirerek, hatta yolda dakikalarca bekledikten ve araç değiştirdikten sonra havaalanına vasıl olabildik. Çok amatör bir hizmet verdikleri mesajımı lütfen yapıcı bir eleştiri olarak kabul etsinler. İstanbul' a geldiğimde ise Havaş servisi son derece ciddi ve bir o kadar profesyoneldi. Bir hizmet ya yapılmalı! Ya da yapılmalıdır...
Bu haleti ruhiye ile beni Çin 'e götürecek uçağa attım kendimi.
Haftaya Çin yazılarında buluşmak üzere...
Hayat çok kısa ve risk dolu. Uzun ve sağlıklı bir yaşam...
Oldukça risklerden uzak yaşamanız dileklerimle ve sağlıcakla..