n Eski garajların yerine yapılan devasa beton kütlesinin(ucube işte budur) hemen dibindeki yıkık dökük evlerin önünden geçiyorum.

n

n Elinde tahta bir sopayla birbirleriyle kovalamaca oynayan çocukları fark ediyorum.

n

n Mert Irmağı kenarındaki nispeten dar yolun her iki tarafına araçlar park etmiş.

n
n Çocukları araçların arasında bir görüp bir kaybediyorum.
n
n Hayal gibi.
n
n Sonra aniden birisi önüme atlıyor.
n
n Düşük hızda olduğumdan rahatlıkla duruyorum.
n
n Göz göze geliyoruz.
n
n Sıfır numara traşlı düzgün kafası üzerindeki eski yara izleri dikkat çekiyor.
n
n İki kocaman göz anlamsız anlamsız bana bakıyor.
n
n Orada olmama şaşırmışçasına.
n
n Aracımdan inip ona doğru birkaç adım atıyorum.
n
n Tam o sırada kazağının yakasını tutan küçük bir el onu tekrar park etmiş araçların arasına çekiyor.
n
n Gözden kayboluyorlar.
n
n Irmak tarafındaki daracık kaldırımda koşuşturduklarını duyuyorum.
n
n Arkadan gelen araçların sıkıştırmasıyla aracıma dönmek zorunda kalıyorum.
n
n Biraz ilerleyip ilk bulduğum boşluğa direksiyonu kırıp aracı park ediyorum.
n
n Koşar adım çocuklarla karşılaştığım tarafa ilerliyorum.
n
n Yoklar!
n
n “Bu kadar çabuk nasıl olur?”
n
n Yolun kenarındaki harabe halindeki evlere yöneliyorum.
n
n Evlerin kapısı penceresi belli değil.
n
n Nereden girebileceğimi düşünüyorum.
n
n “İçeride olabilirler mi?..”
n
n Harabe haldeki evin bitişiğindeki kümes odunluk karışımı yerde bir hareket fark ediyorum.
n
n Geriye doğru eğildiğimde sıfır numara tıraşlı küçük kafa görüyorum.
n
n “İşte orada!”
n
n Üç dört adımda yanındayım.
n
n Uçan bir kuşu avuçlarıma almışçasına mutlu ama tedirgin…
n
n “Senin burada ne işin var?” derken “şimdiye kadar neredeydin?” sorusu içimde yankılanıyor.
n
n Sarsılıyorum.
n
n Eşikten içeriye bakıyorum.
n
n Orada bir şey var,
n
n Bakıyorum ama anlamıyorum,
n
n Sanki her şey anlamını yitirmiş.
n
n İçeriye doğru bir adım atıyorum.
n
n Bir çocuk daha.
n
n Sonra babaları geliyor.
n
n “Neredesin? Çocuklar böyle bırakılır mı?” diye çıkışıyorum.
n
n Çaresizce bakıyor, bakışıyoruz.
n
n Toparlanıp soruyorum:”Kaç çocuk var?”
n
n “Beş tane, ellerinden öper hocam.”
n
n Soğuk bir sonbahar günü.
n
n Yıkık dökük bir evin yamacında çıplak ayaklı iki çocuk oynuyor.
n
n Ben de oradan geçiyorum.
n
n Kâbus gibi.
n
n Gidin bakın.
n
n …
n
n Milyon dolarlık yatırımların hemen bitişiğinde insanlar üç kuruşa muhtaç.
n
n Muhtaç olan kesimlerde yoksulluğun özel bir adı daha ortaya çıkıyor.
n
n “Çocuk yoksulluğu…”
n
n
n
n “Türkiye’de çocuk yoksulluğu derinleşerek sürüyor.
n
n Bununla birlikte çocuğa karşı şiddet, çocuk işgücü ve cinsel istismar türlerinde önemli artış var.
n
n Örgün eğitimde çocukların yeteneklerini öldüren bir zihniyet egemen.
n
n Buna rağmen hala Türkiye’de köy çocuklarının durumunu iyileştirecek hiçbir çalışma yapılmamış.
n
n Aile ve Çocuk Koruma Hizmetleri yaygınlaştırılmamış ve çocuk koruma sistemi kurulamamış.
n
n Çocuklar arasında yaşama, gelişme, korunma, katılım ve ayrımcılık bağlamında hak ihlalleri devam ediyor.
n
n Ve ülkemiz “çocuk haklarına dayalı çocuk politikası” ne yazık ki geliştiremedi.”
n
n …
n
n
n
n Dün “Dünya Çocuk Hakları Günü”ydü.
n
n İsrail bombasıyla ölen bebeklerin,
n
n Ya da Filistin roketiyle “ölenlerin çocuklarının” günü.
n
n Bir tarafta canından olan bebekler,
n
n Diğer tarafta canından çok sevdiklerini yitiren çocuklar.
n
n Dünyanın her tarafında yoksulluğu sırtında taşıyan çocuklar.
n
n Her şeye rağmen,
n
n “Geleceğimizin biricik umudu yine onlar…”
n
n
n
n
n