Yaşamın bizi getirdiği noktada artık şunu çok iyi biliyoruz ki, hayat ekonomiye yani kısaca paraya endeksli hale gelmiştir. Özellikle 2.Dünya savaşından sonra kapitalizmin üretim ve tüketim arasında oluşturduğu yıkıcı denge bunda en önemli etmen olmuştur. Makineleşme ile birlikte oluşan üretim fazlasının tüketilmesi gerekiyordu ve yapılan algı operasyonları ile, reklam ile, televizyon ve sinema ile yaşam kendi isteğimiz dışında bir noktaya çekildi. Özellikle gençler bu konuda ilk hedefti ve başarıya onların bu zayıf tarafından faydalanılarak ulaşıldı. Örneğin Samsun'da 56'larda haddinden fazla bulunan kafelerde genç ağırlıklı bir müşteri kitlesi mevcut. Hepsinin elinde 3-5 bin TL'lik cep telefonu var. Zannedersin ki hepsi genel müdür! Dört kişi bir masaya oturmuşlar, hepsinin elinde cep telefonu ve hepsi telefonlarıyla meşguller! O zaman muhabbet etmeyecekseniz neden bir araya geldiniz? Evinizde oturup aynı işleri yapabilirdiniz! Sonra 1 TL'lik kahveye 15 TL verip elinde olimpiyat meşalesi gibi tutup bundan kendilerine bir statü temin etmesini beklemek gibi bir komiklik oluşturuyorlar. Diğer yandan birçok küçük yaşta çocuk ellerine tutuşturulan malzemeleri bütün gün satma derdiyle çabalayıp duruyor. Bu gelirin adaletsiz dağılımının oluşturduğu sosyolojik durum ileride vahim sonuçlar doğuracaktır. Beşeri ilişkilerin temelden sarsılması ve güven bunalımının tamir edilmesi çok zor olacaktır. Bu durum yapılan anketlere zaten yansımaya başladı ve sonuçlar hiç de iç açıcı değil. Paraanaliz'in derlediği 'Ekonomistler Platformu 'Hane halkı Ekonomik Güven Araştırması' raporunu yayınladı. Raporda Türkiye'de son dönemde yaşanan ekonomik sorunların hane halkı üzerinde de ciddi etkiler yarattığını gösteren veriler yer aldı.

Ekonomistler Platformu ve Aksoy Araştırma tarafından yapılan araştırmaya 1600 kişi katıldı. Türkiye temsilinin sağlanması için cinsiyet, sosyoekonomik statü ve yaş kotası uygulanarak gerçekleştirilen çalışma mobil panel üzerinden gerçekleştirildi.

Ekonomi Olumsuz İstikamette

Araştırmaya katılanların %65,4'ü Türkiye ekonomisinin olumsuz bir istikamette seyrettiğini ifade ederken %32,5'luk kesim Türkiye ekonomisinin en önemli sorununun 'yüksek enflasyon' olduğunu düşündüğünü belirtti. En önemli ekonomi soruna ilişkin değerlendirmede ikinci sırada %24,5 ile 'dövizde dalgalanma' ve %16 ile 'yüksek işsizlik' ibareleri yer aldı.

Katılımcıların Yarısı İkinci Yarıda Daha Olumsuz Seyir Bekliyor

Katılımcıların %50'si 2018 yılının ikinci yarısının daha olumsuz gideceğini beklediklerini ifade ederken, %25,5'lik kısmı daha olumlu bir seyir beklediğini ifade etti.

Gelir Dağılımı Adaletsiz

Katılımcıların %92'si asgari ücretin yetersiz olduğunu ifade ederken, %52'si asgari ücretin 2.200 TL – 2.500 TL aralığında olması gerektiğini belirtti. Katılımcıların %94'ü Türkiye'de gelir dağılımının adil olmadığını düşündüğünü belirtti.

Katılımcıların %70'inden fazlası önümüzdeki dönemde enflasyonun ve işsizliğin artacağını ve dövizdeki dalgalanmanın TL aleyhine devam edeceğini beklediklerini ifade etti. Özellikle gıda fiyatlarındaki artışın hane halkı üzerinde etkisinin daha yüksek olduğu da araştırma sonuçlarından ortaya çıktı.

Kredi Talebi Zayıf

Önümüzdeki bir yıl içinde kredi çekmeyi düşünüp düşünmediği sorulan katılımcıların %76'sı 'hayır' yanıtı verirken, 'evet' yanıtı verenlerin %43,7'si kredi çekmeyi mevcut borçlarını kapatmak için düşündüklerini ifade etti. Faizlerin yüksek olmasının kredi kullanımı konusunda hane halkını olumsuz etkilediği de araştırmanın bulguları arasında yer aldı.

Yurtdışına Göç Etme Eğilimi Yüksek

Katılımcıların %57,8'i imkanları olsa yurtdışına göç etmeyi düşünüyor musunuz sorusuna 'evet' yanıtı verirken %42,2'lik kısım bu soruya hayır yanıtı verdi. Türkiye ekonomisinin genel olarak 'olumlu' bir istikamette seyrettiğini ifade edenlerin %33,8'lik kısmı imkanı olsa yurtdışına göç etmeyi düşüneceğini ifade ederken, ekonomideki gidişatı olumsuz görenlerin %71,1'i imkan olsa yurtdışına göç etmeyi düşüneceklerini belirtti.'

1990'lardan itibaren özelleştirme furyası ile üretimden eli çekilen Anadolu ve özelinde tek tek şehirlere bakıldığında büyük kitlelerin çalıştığı fabrikaların kapanması bu göç hareketini çok hızlandırdı ve birçok şehir artık emeklilerin zorunlu ikamet ettikleri yerler halini aldı. Örneğin göçler sebebiyle Tokat şehrinin nüfusu 1960'lar seviyesine düştüğünün görülmesi, tarım yapan kitlenin yaş ortalamasının 62 olması bu tabloya iyimser bakmamızı engelliyor. Üretim dışında her şeyin yalan olduğu bir kere daha kendini ispatlıyor!

[email protected]