Çocukluğumuzda işitir dururduk, Samsun için "Küçük İstanbul" derlerdi. Rahmetli babacığıma "Niye böyle söylüyorlar?" diye sorduğumda, "İki sebebi var" cevabını vermişti, "Birincisi, Samsun, tıpkı İstanbul gibi çok göç alan bir şehirdir... İkincisi, İstanbul'da ne varsa, az veya çok Samsun'da da vardır..."

Aradan geçen zaman pek çok şeyi değiştirdi elbette. Samsun eskisi kadar göç almıyor mesela... Ama İstanbul doldu taştı, hala yeni insanlar geliyor.

Megakent İstanbul'un sosyokültürel zenginlikleri, erozyona ve dejenerasyona uğrasa da yaşamaya devam ediyor. Buna karşın Samsun, son zamanlarda bir dünya kenti olma iddiasını yitirdi. İçine kapandı, küçüldü. Samsunspor dibe vurdu, Fuar Kapandı, Çiftlik Caddesi özelliğini kaybetti, Konak sinemasından Mithatpaşa Lisesine ve Oskar Lokantasından kuleli evlere kadar Samsun'un tarihiyle olan bağları silinip gitti.

Haliyle artık kimse Samsun'dan bahsederken "Küçük İstanbul" filan demiyor.

***

Yine de ben, çocukluğumdan hatırladığım Samsun ile o yıllardaki İstanbul arasında kurulan benzerliklerden esintileri birer hatıra olarak kalbimin bir köşesinde taşıyorum. İşte onun içindir ki İstanbul şarkılarından ya da türkülerinden bir terennüm işittiğimde birazcık eski Samsun'u anımsayıp hüzünlenirim.

***

Samsun tuhaf bir şehir aslında: Mesela, "Adalar" diye bir mevkii var ama denizden on kilometre filan içeride...

İstanbul'da "Adalar'dan Modalar'a" vapurla geçersiniz, ama Samsun'da Adalar'a gitmek için yarım saatlik bir dolmuş yolculuğunu göze alacaksınız.

Türküde "başı için dinleyeni şad edecek" İstanbullu bir Şadiye'den söz edilir ama bizim buralarda öyle biri varsa bile siz gene temkinli olun... Maazallah abisi filan duyarsa sizi Adalar'dan Eğitim Fakültesine kadar kovalar!

***

İstanbul'da ezelden beri, "Sevdiceğim, yavrucağım, niçin niçin beni üzersin?" diye sual edeceklerin gezdiği mekan Beyoğlu'dur, malum... Bizde, doğru adres Çiftlik olsa gerek. Ne de olsa, Beyoğlu'ndaki İstiklal Caddesi misali, Çiftlik Caddesinin resmi adı da İstiklal değil mi?

Eskiden fıkır fıkır fıkırdamak, şıkır şıkır şıkırdamak için gezilen Çiftlik Caddesi o günlerini arıyor... Artık Arapça tıkır tıkır tıkırdayan Suriyeli mülteciler ve kiraları ödeyemediği için homur homur homurdayan esnaflara rastlanıyor, o kadar!

***

"Mini mini hanımlara, sevdalı beylere parasını almadan tattırmam" dedikleri vişneli dondurma, İstanbul'un kim bilir hangi semtinde satılıyordu.

Ama ben Samsun'da Bafra Balkaymak dondurmasını tek geçerim.

***

İstanbul'un kızları "Gemilerde talim var, bahriyeli yarim var, o da gitti sefere, ne talihsiz başım var." diye ağlaşıyorlar mı bilmem.

Ama, Vezirköprü'nün, Havza'nın, Bafra'nın kızları, memleketlerinde iş bulamadığı için gurbete çalışmaya giden sevdiklerinin arkasından ne türküler yakıyor, Allah bilir!

***

"Entarisi ala, şeftalisi bala benzeyen" İstanbul'da neresi var bilmem... Ama bizde Demirciköylüler bu tarife pek uygun düşüyor.

Malum, bu köyümüzün Selanik Mübadili... Onlar da "kırmızı olsun, üç kuruş pahalı olsun" derler ya hani...

Entarileri al giymeleri ondan... Şeftalisi de pek meşhur...

"Şekerli misin vay vay, kaymaklı mısın vay vay" dedikleri de, kesin Demirciköylü teteciklerin köy fırınında pişirdikleri baklavadır!

***

Çamlıca'nın üç gülü kimdi acaba? Hani, şu, aşk bahçesinin bülbülü olanlardan bahsediyorum canım...

Bizde Çamlıca Tepesi yok ama Toptepe var... Manzara da o biçim... Bir yanda deniz, öte yanda şehir!

Toptepe'de vaziyet nedir bilmem ama, az yukarı çıkın, Hasköy'de, Devgeriş'te, Teknepınar'da güller gonca gonca açtıkça bülbüller nasıl şakıyor, inanamazsınız!

***

Vay efendim, Üsküdar'a giderken bir yağmur almış da, Katibimin setresi uzun eteği çamur olmuşmuş...

Bir de bizim oranın yağmurlarını görseler ne yapacaklar bilmem...

Mübarek bir tuttu mu, Çarşamba'yı öyle bir sel alıyor ki aklın şaşar!

***

Hani soruyorlar ya, "Emirgan, Bebek, Aşiyanlı mı? Kız sen İstanbul'un neresindensin?" diye... Sarıyer, Tarabya, İstinye filan...

Bizimkileri hiç sorma! Kimisi Kafkasya'dan, bir kısmı Balkanlar'dan... Ordu, Rize, Trabzon'dan... Artvin, Alucra, Bayburt'tan... Sinop, Tokat, Amasya'dan...

Eh, yerlisi de var tabii: Kavak, Çarşamba, Havza'dan!

***

Nükhet Duru söylerdi o şarkıyı: "İstanbul, İstanbul... Taşın toprağın altın... Kim bilir sen ne aşklar yaşadın..."

Bizim Samsun o kadar şanslı değil be kardeşim... Taşını da kaldırsan, toprağını da kazsan ekmek aslanın ağzında!

Aşklar mı... Geçiniz efendim... Bu şehirde aşık da olursunuz, maşuk da... Ama yaktığınız türküyü, söylediğiniz şarkıyı komşunuz bile duymaz!