Hafta sonu Samsun'un bazı reklam panolarında Büyükşehir Belediyesince konmuş 'Samsun'un trafik planlaması' ile ilgili afişler gördüm. Akan trafik içinde, Samsun'un trafik ile ilgili probleminin olmadığını ama trafikle ilgili kültür probleminin daha doğrusu ahlak probleminin olduğunu yanımdakilere ifade ettim ve herkes bunu onayladı.

Bütün ömrünü İstanbul'da geçirmiş ve Bağcılar Devlet Hastanesinden Pendik Kurtköy'e beş buçuk (5.5) saatte gitmiş biri olarak trafik sıkışıklığının burada yaşanan olmadığını çok iyi biliyorum. Burada olan diğer tüm Anadolu şehirlerinde olan trafik kültürü ya da ahlakında olan eksikliktir.

Mesela şehir merkezinde Lise caddesinden 56'lar sonuna kadar görünen en bariz yanlış, park etme konusundadır. Burası ana arterdir ve burada yol boyunca park etmemek gerekir. Bu dünyanın her yerinde böyledir ama bizde olmaz. Çünkü lüks kafelerin önünde kocaman pahalı araçları park etmek ve içeri girip sandalyelere yayılıp gösteriş yapmak şarttır. Dünyada geri kalmışlığın en büyük göstergesi mal ile mülk ile gösteriş yapmaktır. İnsan ne kadar mütevazı olursa o kadar değerli olur. Mal, mülk gelip geçicidir. Kalıcı olan mütevazılıktır. Lüks kafelerde bir basit kahveye on lira vermeyi marifet sanan kafa için o arada trafik sıkışmış çok önemli değildir, kimin umurunda trafik!

Aynı şekilde ana cadde olarak kabul edilen yerlerde bir sıra araçlar park etmişken ikinci bir sıra oluşturmak bir adet olmuş vaziyette. 3 şeritlik yol ister istemez tek şeride düşüyor. Araçlar mecburen yavaş gitmek zorunda kalıyor, arkadan gelenler kornaya asılıyor.

Eski model araçlar trafikte nedense sol şeridi pek bırakmak istemiyor. 50-60 km. hızla sol şeritte tin tin gidiyor. Oysa sol şerit sadece sollama yapılan ve sollamadan sonra orta şeride geçilmesi zorunlu olan bir şerittir.

Işıklara yaklaşırken normal bir araç sürücüsü şayet sağa dönecekse sağ şeride daha ışıklara gelmeden geçer ve trafiğin düzenine uyar. Oysa bizde en sol şeritten en sağa dönmeye çalışan şoför sayısı oldukça fazladır.

Bir de meşhur hatlı dolmuşlar meselesi var. En soldan giderken aniden bekleyen bir müşteriyi kaçırmamak için sinyal vermeye gerek bile görmeden en sağa direksiyon kırıyorlar ve sağdaki araç şoförlerini çok tedirgin ediyorlar. Özellikle onların böyle ani atraksiyonları refleksleri yavaş olan yaşlı sürücülerin paniğe kapılmasına ve hatta kaza yapmalarına sebep oluyor. Geçenlerde böyle bir kazaya şahit oldum. Dolmuş şoförü aniden sağa müşteri almak için direksiyon kıvırdı ve biraz arkasında yavaş seyir halindeki bir minibüse çarptı. Ondan sonra inip rezillik yapıp bağırıp çağırması ise ayrı bir ayıp! Hem suçlu hem güçlü misali. Allahtan minibüsü kullanan amca aracından inmedi ve onun bu rezilliğine katılmadı. Bunların müşteri kapmak için aşırı süratli gitmeleri de ayrı bir problem.

Hasılı dostlar bizim büyük planlamalardan önce çok büyük bir ahlaklanmaya ihtiyacımız var. Karşımızdakine saygı göstermeye, sabırlı olmaya, empati kurmaya ihtiyacımız var. Trafikte sadece biz varmışız gibi, istediğimizi istediğimiz yerde yapma özgürlüğümüzün olmadığını kabul etmeliyiz. Kurallara 15-20 saniye uymuyoruz, beklemiyoruz ondan sonra kaza yapıp saatlerce bekliyoruz. Örneğin bir kavşağa gelen araç hızını düşürüp hafif bir fren yapsa, sağını solunu kontrol etse ve yoluna devam etse belki 10 saniye kaybeder ama kaza yapınca saatleri, parası, morali hep bozulup yok oluyor farkında bile değil.

Çözüm noktasında trafik ekipleri ana arterlere park eden araçları çok değil bir hafta çok sıkı bir şekilde çekse ve ceza yazsa kimse cesaret edip bir daha aracını oralara çekmez. Gelişmiş ülkelerde yapılan budur. Yüklü ceza kesmek ve takipçi olmak. Unutmayalım, kurallar toplumun ortak faydası içindir.