Sonbahar yazımı silip süpürdü tıpkı yapraklar gibi.
Şimdi ne suçu var değil mi?
Hazırlamış olduğum köşe yazımın bir tuş hatasından dolayı silinmiş olması yüreğimin ortasına bir yumruk yemiş hissi yaşatması ne berbat bir şey.
Hayat da böyle değil mi yapacağımız bir işi tek hamlede yok edebiliyoruz.

Güzel sonuç elde etmek istiyorsak, daha dikkatli olacakmışız ama her şeyi de böyle ince eleyip sık dokumak sıkar bizi biliyorum.
Sonbahara seslenmiştim hüzünlü cümlelerle ağustos böceğinin şarkısını hazırlıyor olmasının hayalini kurmuştum ve bir sonbahar ağacının altında sarı yapraklarını dallarından düşürürken bir bankta oturan kadını yazmıştım gökyüzüne bakarken ve ağlamakla gülümserken her giden bulutun ardından.

Hayallerinden bahsetmiştim bulutların arasında bulmaya çalışırken kaybettiklerini oysa toprağın altında olduğu gerçeğini neden kabul edemeyişinin acısını paylaşmıştım sözcüklerle dost oluştum yarasına.

Ve artık savaşlar olmamalı diyordum yeryüzünde çocuklar ölmemeli insanların yaşlılıktan son bulmalıydı hayatları.

Bir fanusa hapsedilmemeli balıklar ve kafeslere konulmamalı kuşlar zincire vurulmamalı hayvanlar ve insanlar.
Özgür doğduysa tutsak yaşanmamalı şu üç beş günlük hayat.

Bu dünyanın iyilere ihtiyacı olduğunu yazmıştım.
Sonbaharın yaprak dökümü olduğu hatırlatılmamalı ve ölümlerin çokluğu yormamalı yüreğimizi.

Yeni başlangıçlar için sonbahar olmalıydı zaten olmasaydı ilkbaharı bu kadar sevmezdik ve biten son olan her şey bir dirilişe gebeydi.
Ben sevdiklerimi ilkbaharda kaybettim bu yüzden sonbaharın hiçbir suçu yok belki de bu yüzden daha çok seviyorum hazan mevsimi diyordum.
Kaybedilecekse yazılar kaybolsun bu yürek daha çok şeyler yazmak için tıka basa dolu.

Seni buldum sonbahar
Karakış sende
Fırtına sende
Gurbet sende
Hasret sende

Seni buldum sonbahar
Oyunlar sende
Yalanlar sende
Özlemler sende
Gitmeler ayrılıklar sende
Seni buldum sonbahar
Yağmurlar sende
Ölümler sende
Sıkıntı dert sende
Seni kaybettim
Baharlar bende

Yaşamak güzel şey, sevgiyle kalın.