Ekonomi çarklarının yavaşladığı, finansman kuruluşlarının orta ve uzun vadede finansman kaynakları bulabilmekte zorlandığını hepimiz biliyoruz. Belki ekonomimiz üzerine konuşmamak, yazmamak daha faydalı ancak değerlendiremediğimiz yurt içi kaynakları görünce ister istemez yazıyoruz.

Dünya Altın Konseyi verilerine göre Türkiye 512,9 Ton Altın rezervi ile kırk ülke arasında 12. Sırada.

Yine Dünya Altın Konseyine göre vatandaşlarımızın yastık altında 150 milyar dolar civarında , İstanbul Altın Rafinerisi'ne göre ise 200 milyar dolar civarında altın var.

İstanbul Altın Rafinerisi A.Ş.'nin yastık altındaki altınları ekonomiye kazandırabilmek için 2011 yılında başlattığı proje devam ediyor. Sisteme katılan banka sayısı 11'e ulaştı. Ancak istenen rakamlara ulaşıldığını söyleyebilmek güç.

Neden vatandaşımız tasarruf ettiği altını yastık altında tutuyor?

Elbette bankada değerlendirdiği altın yatırımından elde etiği gelirden ödediği stopaj ve bankalar arasında transfer işlemini eft olarak yapamaması ilk aklımıza gelenler.

Atlamamız gereken ve üstünde durulması gereken noktalardan bir tanesi de kayıt dışı edinim.

Kısa vadeli borç sarmalında bulunan KOBİ'lerimizi, yatırım yapabilmek için orta ve uzun vadeli TL cinsinden kaynak bulamayan sanayicimizi düşündüğümüzde değerlendirilemeyen, ekonomiye kazandırılamayan 150 milyar dolar civarında atıl bir tasarruf köşede duruyor.

Vatandaşımıza kızmaya hakkımız yok. Rasyonel düşünüyor , stopaj ödememek için riskleri üstlenerek altınlarını yastık altında tutuyor.

Sonuçta kaybeden ekonomimiz oluyor.

Atıl halde bekleyen 150 milyar dolar tasarrufumuz varken finans kuruluşlarımız yurt dışından döviz üzerinden borçlanmak zorunda kalıyor , maliyetler artıyor. Yurt dışı borç veren kuruluşların küresel politikalara harfiyen uymasını da ekleyince durum içinden çıkılmaz hal alıyor. (Kredi değerlendirme kuruluşlarının klaslama işlemleri)

Israrla gündeme getiriyorum : yeter ki yapmak isteyelim , yapabiliriz.

Sağlıcakla