Hikaye meşhurdur...

Söylenegelir ki Evliya Çelebi, bir gece rüyasında Peygamber Efendimizi görmüştür. Kendisine "Dileğin var m'ola?" diye sual edindiğinde, heyecanlanmış; "Şefaat ya Resulallah!" deyvereceğine "Seyahat ya Resulallah!" cevabını vermiştir.

Sonrası malum: Bizim Evliya Çelebi, bütün Osmanlı coğrafyasını adım adım dolaşmıştır. Elli yıl süren gezilerinde gördüklerini de "seyahatname" ismini verdiği eserinde toparlamıştır.

Hikayenin aslı var mıdır, bilinmez ama ihtimal ki Evliya Çelebi'nin fikrinde zaten gezmek vardı. Biz de "Dervişin fikri neyse zikri de odur." diye bir atalar sözü vardır ya hani... Belki de fırsat çıkınca, gönlünden geçeni söyleyiverdi.

Peygamber Efendimizi rüyada görmek çok büyük bir şeref... Herkese nasip olmaz, lakin bu büyük onura nail olan sadece bizim Evliya Çelebi değildir herhalde! Bugün bile rüyasında 'şefaat isterken dili dolanıp gönlünden geçeni söyleyecek' bir sürü Müslüman vardır, değil mi?

Peki, hiç kafa yordunuz mu; bugün Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimizi rüyasında görecek olanlar, kendisinden neler isterdi acaba?

Hadi beraber düşünelim, bakalım neler çıkacak?

"İNŞAAT" YA RESULALLAH'ÇILAR

Öncelikle müteahhitler bu sınıfa giriyor... Sonra TOKİ'ciler, yapsatçılar, inşaat ruhsatı harçlarıyla ve emlak vergileriyle kasayı dolduran belediyeler, beton santrali olanlar, konut kredisi satmaya çalışan bankalar...

Tabii fukara kesimden de bu duaya talip olanlar çıkacaktır: Karaperçinli fayans ustaları, Tekkeköylü pimapenciler, su tesisatçısı Fikri Usta, boyacı Mehmet Abi, elektrikçi Cavit, asansörcü Uğur, sıvacı Feyzullah Dayı, camcı İbraam ilk aklıma gelenler...

Ha bir de bizim Osman Amca var… Bafra'da, kayınpederinden kalma yarım dönüm yeri için kat karşılığı çalışan bir müteahhit arıyor ama... Olmaz o iş: Ara sokakta sekiz dairelik yere üç ev istiyor.

Nerede o bolluk?

"LİYAKAT" YA RESULALLAH'ÇILAR

Bu duayı etmek için can atan o kadar çok tanıdığım var ki...

İstanbul'da yüksek lisansını tamamlayıp doktoraya başladığı halde başına imam diplomalı müdür atanan Semiha Hanım mesela...

On beş senedir terfi beklediği halde dayısı olmadığı için üç senelik memura ezdirilen Yaşar Bey...

Sosyal medyada her gün yapılan işleri öven mesajlar paylaşıp tanıdığı tüm makam sahibi siyasetçileri etiketlediği halde bir türlü şef olamayan tahsildar Recai...

Sendikası başka olduğu için bir türlü idareci yapılmayan Elif Öğretmen...

Bir türlü ak kurtlaşamayan ülkücü doktor Alpaslan Reis...

Yakasından Atatürk rozetini çıkartmayan mühendis Kemal Bey...

Önceki müdürün adamı zannedildiği için işten çıkarılan çaycı Remziye Abla...

"İFŞAAT" YA RESULALLAH'ÇILAR

Bu grup Gavurdağı salatası gibi biraz karışık... İçinde çok değişik tipler var; lakin ortak özellikleri fesat olmaları...

Rakip bellediklerinin ipliğinin pazara çıkması için uğraşıp duranlar bu gruba giriyor. Esasında kendilerini iyi gizledikleri için kim olduklarını genellikle çıkaramazsın, ama tahmin etmek pekala mümkündür.

Mesela, gıcık kaptığı mesai arkadaşının facebook paylaşımlarını gizlice arşivleyip el altından genel müdürün özel kalemine veren Ali Cengiz Bey...

Koltuğuna göz diktiği müdürün OHAL kapsamında görevden alınması için imzasız mektuplarla ihbarda bulunan gammazcı Gaffur...

Rakibini karalamak için kendi çapında havuz medyası kuran siyaset emekçileri...

"SADAKAT" YA RESULALLAH'ÇILAR

Bu duanın sahipleri, ekseri mevki, makam sahibi kimselerden çıkar. Bu tipler, emrinde çalışan kişilerin kendisinden daha bilgili ya da akıllı olmasına asla tahammül edemezler. Hele sorgulayan, her önüne gelene imza atmayan, çalmayan, çaldırmayan elemanlardan hiç hoşlanmazlar.

Bu gibiler için öncelik, emrindeki personelin "evet efendim, sepet efendim" modunda yüzde yüz itaat etmesi, sürekli amirine övgü düzmek üzere programlanmaları, fırça yediklerinde boyun eğerek idarecinin stres atmasına yardımcı olmalarıdır.

Bütün bu vasıflarının üzerine hele bir de "minareyi kılıfına uydurma" konusunda ihtisas yapmış, mevzuatın açık noktalarını bilerek amirlerine yol gösteren, gözü kapalı olduğu halde evrak imzalama kabiliyetine haiz elemanları varsa… Daha ne olsun?

"İCRAAT" YA RESULALLAH'ÇILAR

Bunlar, milletin saf kısmıdır. İkiye ayrılırlar...

Birinci grup, her şart altında iyimserliğini koruyan, her zaman mutlu olmasını bilen Pollyannagillerdir. Bu kalabalık vatandaş topluluğu, sağlık reformu yapıldığını, yollar ve köprüler ile memleketin mamur hale getirildiğini, işlerin yolunda olduğunu görür ve sebep olanlardan duasını hiç eksik etmez. Onlara göre memleketteki işsizlik, bozuk altyapı, ortalıkta dolaşan mülteciler, hayat pahalılığı gibi olumsuzlukların sebebi "üst akıl" isimli kimliği belirsiz bir şahıstır. Dış güçler, şer odakları ve yedi düvel gibi durmadan ayağımıza çelme takmak isteyen çevrelerden paçamızı hele bir kurtarsak, icraatın kralını göreceklerine iman etmişlerdir.

İkinci grup, "yiyorlar ama yapıyorlar" sloganı etrafında toplanır. Onlara göre daha öncekiler, "hem yiyorlar hem de yapmıyorlar" türünden hayırsızlardır. Şimdikiler bir nebze daha iyidir. Daha iyisini bulmak da mümkün değildir.

"BASİRET" YA RESULALLAH'ÇILAR

Bu gruptakiler, içinde yaşadıkları toplumdan şikayetçidir. İnsanların akıl tutulmasına uğradıklarını, yöneticilerin güç zehirlenmesine kapıldıkları, ayakların baş olduğunu, göbeğini kaşıyan adamların ülkenin geleceği konusunda söz sahibi hale geldiğini, dağdaki çobanla kendisinin attıkları oyun aynı değerde olamayacağını savunanlardır.

Bu şahıslar, milletin büsbütün basiretinin bağlandığına inanır. Bu nedenle topluma tepeden bakar. Herkesle üst perdeden konuşur. Kendi dar çevresinden pek dışarı çıkmaz. Kapıcısına, pazarcısına, çaycısına akıl vermeye bayılır.

Etrafında pek çatlak sesle karşılaşmadığı için her seçimden önce umutlanır. Lakin gerçekler acıdır. Seçimlerden sonraki birkaç hafta süren şok döneminde "bu milletten bir halt olmaz" türküsünü söyler. Sonra biraz toparlanınca tekrar ahaliyi kendi tedrisatından geçirmeye çalışır. Bu böylece sürer gider.

"FECAAT" YA RESULALLAH'ÇILAR

Bu cenahtakiler, "baştakiler gitsin de memleket isterse yansın" fikrindekilerdir. Döviz yükselince içten içe sevinirler. Terör olaylarından sonra "devlet uyumuş" derler. Kuraklık olduğunda "bereketi kaçırdılar" diye hayıflanırken sel olduğunda "İngiltere'de her gün yağmur yağıyor ama yerde bir damla su birikmiyor." örneğini verirler.

"HAMASET" YA RESULALLAH'ÇILAR

Bunlar, fecaatçilerin tam tersidir. Caddede, sokakta, camide, partide, işyerinde, televizyonda, gazetede, tweeterda, facebookta, instagramda, misafirlikte, günde, maaş kuyruğunda, kahvehanede, velhasıl her yerde "Padişahım çok yaşa!" demekten kendilerini alamazlar. Şakşakçılar, yalakalar, papağanlar, troller gibi alt gruplara ayrılırlar. Ortak özellikleri, kendileri gibi düşünmeyen herkesi hain kabul etmeleridir. Onlara göre terör sorunun çözümü idam, ekonominin iyileşmesinin yolu döviz kullanımının yasaklanmasıdır. Üniversite hocalarının cahil, diplomatların gereksiz, mahkemelerin lüzumsuz, aydınların vatan haini, trafik polislerinin rüşvetçi, sanatçıların uyuşturucu bağımlısı olduğuna dair yaptıkları genellemeler, adeta turnusol kağıdı gibi açığa çıkmalarını sağlar.

PEKİ, 'YA SEN HANGİ CENAHTASIN?' DİYE SORARSANIZ?

Peygamber Efendimizi rüyada görecek kadar şanslı mıyım bilmiyorum ama bu büyük şerefe nail olursam Resulallah'tan ne dileyeceğim belli: Yazının başlığını okuyunuz efendim…