Hz. Muhammed in karikatürlerini yayınlayan Fransız Charlie Hebdo nun binasına yapılan saldırı, öldürülen 12 kişi ve sonrasında kopan kıyamet.
Bütün bunlar, terörün kirli yanını göstermesinin yanında, dünyanın ikiyüzlülüğün de bir kez daha altını çizdi.
Haçlı seferlerinden bugüne kadar her fırsatta ortaya çıkan ‘İslamofobia’yı depreştirdi adeta.
Başta Fransa olmak üzere birçok Batı ülkesinde üzerine çarpı işareti konmuş cami resimleri dolaşıyor ellerde.
Saldırılan cami sayısı her geçen gün artıyor.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in de ifade ettiği gibi, Avrupa’da her 3 kişiden biri İslamofobia.
Terörün dini, dili, ırkı ve haklı yanı olmaz. Olmamalı.
Özellikle Müslümanlık kisvesi altında kan akıtmanın haklı hiçbir mantığı yok.
Kaldı ki saldırı sonrası tüm Müslümanları potansiyel terörist ilan eden Batı algısına şaşırmamak gerek.
Asıl şaşırılması gerek, bizdeki yoz Batı anlayışı.
Söz konusu karikatürü köşelerinde kullanma cüreti gösteren, salyangoz satıcılarının tutumu, yozluktan başka neyle ifade edilir ki.
Toplum hassasiyeti ile bu kadar uğraşmanın ne anlamı var.
Sıkışınca “Efendim bu sadece bir mizah” kıvırmalarını da anlamıyorum.
Memleket meselelerini, toplum dengesini, kültürü, sanatı ellerindeki viski kadehleriyle tartışmayı alışkanlık haline getiren entel Bâb-ı Âli mensuplarının 16 Türk devletinin askerlerini giysileriyle temsil eden uygulamayı eleştirmek adına liseli kızlara dönmesi komedi değil de nedir ?
Bu durum kendini gerçekleştirememiş toplulukların örnek alma, referans belirleme veya hedef koyma konusundaki hastalıklı tavrının bir parçası olmaktan başka nasıl açıklanır.
Cumhurbaşkanlığı sarayında 16 Türk devletinin temsil edilmesi, alkışlanması hatta gurur duyulması gerekirken ortaya konan tablo akıllara zarar.
O entellerin bayıldıkları İngiltere, İtalya, Fransa ve Almanya gibi hemen her ülkenin cumhurbaşkanlığı makamında düzenlenen törenlerde eski askeri üniformalar kullanılıyorken, bizde benzeri olduğunda, gericilik öyle mi?
Ecdada saygının olduğu bir yerde, Çin mezalimi altındaki Uygur Türklerinin kaderlerine terk edilişini de tartışacağız elbet, fakat bu şekilde değil.
12 kişi öldüğünde dünyayı ayağa kaldıran Batı anlayışına karşı, yıllardır Müslüman coğrafyalarda dökülen kanın, ülkemizde gencecik yaşlarda toprağın soğuk yüzü ile tanışan milyonların ruhlarına olan vefa borcunuzu ne etek giyerek ne de Paris yollarında elele yürüyerek ödeyemezsiniz.
Ayrıca, her geçen gün artan ‘İslamofobia’yı “Erkeğin küpe takması caiz değil” fetvalarıyla da durduramazsınız.
Temel sorunun anlam kargaşası, olduğu meyanda taşı gediğine koymak eskilerin tabiriyle büyüklerimizin işi olmalı.
Kolay olanı yapmak, eğitimden dem vurmak değil amacım.
Fakat; inançlarımıza, maneviyatımıza, kültürümüze bu kadar saldırı yapıldığı bir ortamda eğitimin temel taşlarının sorgulanması gerekmiyor mu sizce de?
Camilerde verilen hutbelerin Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında ne denli önemli etken olduğu ne çabuk unutuldu bu ülkede.