n Komşumuz Suriye’de yangının oluşu elbette, bizi ilgilendirir; bizi ilgilendirmez dememiz mümkün değildir. Bunun yanında, Suriye’deki kıyımdan kaçan din kardeşlerimize kucak açmamız da doğal bir durumdur. Yalnız, iki yılı geçen süre içinde ülkemize sığınan Suriyelilerin sayısı birkaç yüz bini bulmuştur. Bu kadar nüfusun yaşamlarının idamesi için gerekli beslenme ve diğer ihtiyaçlarının yerine getirilmesi büyük bir problem olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye’yi bir tarafa bırakınız, dünyanın süper güçleri bile bu kadar büyük göçü kaldıramaz. Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemeye başladığı dönemlerden itibaren Anadolu hep göç almıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da ülkemize önemli ölçülerde göçler olmuştur. Bunun 10 milyon civarında olduğu, bugünkü Türkiye nüfusunun % 20’sini oluşturduğu tahmin edilmektedir. Ortadoğu’da jeopolitik olarak önemli bir yer işgal eden ülkemize göçler olmuş ve karışıklıkların olması sebebi ile olması da beklenmektedir. Bütün bunların yanında Saddam’dan kaçan bir milyona yakın Kürt de Güneydoğu illerimize sığınmıştır. Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir ülke bu kadar göçmeni kabul etmez ve etmemiştir. Tabiatıyla beslediğimiz bu insanlar Irak’a dönünce silâhlarını ilk olarak Türkiye’ye yöneltmişlerdir. Son olarak da Suriye’den gelen göçmenleri barındırıyoruz. Herhangi bir şekilde kayıt altında tutulmamaları sebebi ile bu göçmenlerin ülkemizin her yerine dağıldıkları ortadadır. Herhangi bir belge veya pasaport olmadan nasıl bu insanların dolaşımına müsaade edildiğini anlamak mümkün değildir. Batıda pasaportlu olarak seyahat eden turistlerin, gemiden çıkarken bile bir belge almaları da gereklidir. Bu iş oldukça önemlidir ve sıkı olarak kontrol edilmektedir. İnsanlık adına yaptığımız bu davranışın, gerek göçmenler ve gerekse insanlık ile demokrasiyi dillerinden düşürmeyen Batılılar tarafından takdir edildiğini görmüyoruz. Bu göçmenlerin ülkemize önemli ölçüde mali yükümlülük getirdiği gibi, birçok kanunsuz adli olaylara da karıştıklarını gazetelerden okuyoruz. Öyle zannediyorum ki, birçokları işsiz güçsüz olarak Türkiye’ye sığınmakta ve yiyip içip, yan gelerek yatmaktadır. Sınırlarımızdaki bu durumun zapturapt altına alınması gerekir.

n

n Başbakanımızın ABD seyahatinde, Obama ile yaptığı görüşmelerde bu konu gündeme gelmiştir. Yalnız Obama, bu konuda aktif rol almayı istememiştir. Daha çok, muhaliflerle Esad’ın anlaşmaya varmaları için bir konferans düzenlenmesi fikrini ortaya atmıştır. Bu konferans ne zaman düzenlenir bilinmez, ama bu konferanstan bir sonuç çıkacağını zannetmiyorum. İstemese de Türkiye bir bataklığın içine sürüklenmiştir. Türkiye’yi başta ABD olmak üzere Batı yalnız bırakmıştır. Elbette, bunun sebepleri vardır. Öncelikle, Suriye’de petrol yoktur. Onun için Suriye’nin silâh gücü ile ele geçirilmesi ve Beşar Esad’ın devrilmesini zamana bırakmak Batılıların işine gelmektedir. Dökülen Arap kanıdır ve öldürülenler Hristiyan değildir. Birbirlerini öldürerek, Ortadoğu’daki ülkelerin zayıflaması onların lehine olan bir durumdur. Onların kanaatine göre, Beşar Esad, eninde sonunda bir gün gidecektir. Bunun bu gün veya yarın olması onlar için önemli değildir. AB’nin, muhaliflere uygulanan silah ambargosunu kaldırması, savaşın bitirilmesine ne derecede etkili olur, bunu şimdiden bilemeyiz. Yalnız, iyi bir gelişme olduğu inkâr edilemez. Ülkemizin komşusu olan Suriye’de suların bir an önce durulması lehimize olduğu gibi, bir istikrar unsurudur. Durum bu olmasına rağmen, Batılılar Suriye’ye müdahale etse bile, Suriye sınırında istikrarın olacağına inanamıyorum. Zira, Batılıların işgali altında uzun süre yaşadıktan sonra, sözde bağımsızlıklarına kavuşan veya Batılıların müdahalesi ile demokrasinin getirilmesi vaat edilen ülkelerin hiçbirinde istikrar yoktur ve bu ülkelere demokrasi gelmemiştir, gelememiştir. Bir CIA ajanının sözünü buraya aktarmakta yarar görüyorum; “Biz demokratik bir ülke olarak, az gelişmiş ülkelere demokrasinin gelmesini asla istemeyiz. Zira, bir kral veya diktatörü, ülkenin kaynaklarını sömürmek için razı etmek kolaydır. Yalnız, yüzlerce milletvekili ve muhalefeti olan ülkede bunu yapmak zordur” demektedir. Az gelişmiş Müslüman ülkelerde aklın egemen olması dileklerimle saygılarımı sunarım.

n