Gazetecilik, zaman zaman nasıra basmaktır, çoğu zaman da rüyadan uyandırmaktır saf ve samimi insanları; uyandırmak ve bir daha uyutmamaktır yeniden tatlı rüyalara dalmamaları için. Huyumuzdan mıdır yoksa ustalarımızdan öğrendiklerimizden midir biz de sık sık yaparız bu aykırılığı, en azından yapmaya çalışırız.

İnsanların işe girmek için kimlik fotokopilerini devrin siyasetçilerine verip 'iş-aş-eş' hayaliyle tatlı uykulara daldıkları 2004'ün şubat ve martında bir davul zurna çalmadığımız kalmıştı daldıkları derin uykudan uyanmaları için. Seçim afişlerindeki ufka yelken açmış gemilerle geleceği sanılan 17 bin istihdamın hayal olduğunu yazmış, çizmiş, yetinmemiş televizyonda uzun uzun anlatmaya çalışmıştım. Karadeniz'de açık deniz tersaneciliği olmazdı, olamazdı, daha önce Zonguldak'ta denemiş ve fiyaskoyla sonuçlanmıştı. Olmayacak duaya bizim insanımız çaresizliğinden 'amin' demişti. Olan kaybolan umutlara ve kesilen binlerce yetişkin çama olmuştu. Bir de bu milletin denize atılan yaklaşık 50 milyon dolarına.

Samsun-Ankara Yüksek Hızlı ya da Hızlı Tren Hattı Projesi de bir anlamda benzer bir hayal pazarlamacılığı. Bir anlamda diyorum, çünkü öbürü gibi gerçekleşmez değil, gerçekleşir ama akşamdan sabah olacak iş değil. Bakmayın siz içlerinde bizim kimi hevesli kimi angaje, kimi yaşlı kimi genç meslektaşlarımızın da yer aldığı siyasetçi ya da bürokratların ikide bir 'ha geldi ha gelecek' ya da 'geldi geliyor, getirdik getiriyoruz' demelerine; Samsun-Ankara Hızlı Treni, henüz etüt proje aşamasında. O trenin gelmesi için daha çok zamana ve uzun bir yola ihtiyacı var. Bir de çok ciddi bir finansa!

Bunlar benim kendi yorumlarım değil, bunlar devletin resmi belgelerinin ve en yetkili makam sahiplerinin açıklaması. Ben bu köşede en son biri 26 Kasım 2016 diğeri de 17 Ocak 2017 tarihli iki yazımda anlatmaya çalıştım bu uzun yolu. İlkinin başlığı 'Hızlı Tren Gelir Ama Gecikir', ikincisinin başlığı ise 'İyi Haberlerim Yok Sizlere' idi. Bu yazı sanırım bu konuda son yazım olacak. Çünkü bugünden sonra artık hiçbir ciddi kamu görevlisinin ve siyasetçinin 'Hızlı tren ha geldi ha gelecek' gibi gerçek dışı bir müjde vermeye soyunmayacağına eminim. Haberin kutsallığını paranın ya da yandaşlığın ucuzluğuna feda eden sözde bizimkileri de muhatap almam bundan önce olduğu gibi bundan sonra da söz konusu olmayacak.

Ulaştırma-Haberleşme ve Denizcilik Bakanı Ahmet Arslan'ın devletin hızlı ve yüksek hızlı tren proje ve çalışmalarıyla ilgili olarak daha önceki gün konuşmuş. Uzun uzun anlatmış yapımı devam eden ve ihale aşamasında olan projeleri. Sonunda Samsun-Ankara Hızlı Tren projesine de temas etmiş. 'Devletin yatırım programında etüt-proje olarak yer alan projenin Samsun-Merzifon (95 kilometre), Merzifon-Çorum (96 kilometre), Çorum-Kırıkkale (95 kilometre) olacak şekilde 3 hat kesiminden oluştuğunu ' anlatmış. Bakan 'her üç kesimin de etüt projelerini bu yıl bitirdiklerini, kesin proje ihale süreçlerinin ise devam ettiğini, kesin projeleri bitirdikten sonra inşaat sürecinin başlayacağını' bildirmiş.

Neymiş? Etüt proje safhasındaymış! Kesin proje ihale süreci devam ediyormuş! Yani henüz ortada kesin proje yok, kesin projeyi bırakın onun ihalesi bile yok. İnşaata henüz ihale bile edilmeyen kesin proje bittikten sonra başlanacakmış! Anlaşıldı mı efendim niye 'o trenin gelmesi için çok zamana ve uzun bir yola ihtiyaç var' dediğim? Önce kesin proje ihalesi yapılacak. Etüt projenin tamamlanması üç yıl sürmüştü, bakalım kesin projenin yapılması kaç yıl sürecek? Bitmedi, bir de inşası var! Pahalı bir yatırım, zor bir yatırım. Öncelikler sıralaması da ekonominin nakit durumu da işin cabası. Bütün bunlar elbet bir gün tamamlanır ve tren gelir ama baştan da dediğim gibi gecikerek gelir. Tarih mi? Ben daha önce 'bırakın 1918'i, 19'u Cumhuriyetin 100'üncü yılına da hatta 1925'e de yetişmez demiş ve yine devletin hedef ve projelerine bakarak 2035 tarihini işaret etmiştim.

Tersanede yanılmadım, inşallah bunda yanılırım. Yanılmış olmaktan sevineceğim; bundan kimsenin şüphesi olmasın.