Bazen efkar basar beni, alıp başımı kaçasım gelir yüceden yüce bir dağ başına. Bağırmak alabildiğine hançeremin tüm gücüyle, bağırmak, bağırmak ve yorulmak ve susmak ve dağ başının ayazında derin bir uykuya dalmak. Dağlar kadar engin, dağlar kadar derin, dağlar kadar esrarlı. Hani Necip Fazıl Kaldırımlar şiirinde 'sokaklar kadar esrarlı bir uykudan bahseder ya o misal.

Ahmet Haşim 'melali anlamayan nesle aşina değiliz' der. Melal ve hüzün, kabasından değil incesinden bir hüzün. Hep benden bir parça gibi gelmiştir bana o ince hüzün. Kimden gelir, nasıl gelir ya da hangi akşamı sarar bilmem ama ben severim o ince hüznü. Kolay gelir kolay gitmez. Ne kolay ve tez gelmesinden şekva eylerim ne de kolay ve çabuk gitmemesinden yakınırım. O ince hüzün ince bir tül gibi sarar beni sanki tenimdir.

Sabit 'sunar bir cam-ı memlû bin tehî peymaneden sonra/ Felek ehl-i dili dil-şad eder amma neden sonra' diye geç gelen mutluluktan yakınır. Yahya Kemal ise 'Bir bitmeyecek şevk verirken beste/Bir tel kopar ahenk ebediyyen kesilir' diyerek erken giden daha doğrusu kaybolan/kaybedilen mutluluğa yanar. Kim haklı sorusunun yeri var mı? Mutluluk ne gecikse ne de tez yitse, hemen gelse ve hiç terk etmese ne olur ki?

Şükür ve sabır ya da tam tersi acelecilik ve doyumsuzluk ve de bunların nikahlı ya da nikahsız evladı kahrolası isyan. Neye ve kime ve niye? Sorusu bile can sıkıcı, yok, sadece sıkıcı değil, can yakıcı.

Kaçmak ne mümkün ne de çare. Bir tarihte rahmetli Ayhan Songar Hocaya 'Hocam, ben deli miyim?' diye sormuştum. Yüzüme bakmış 'Hayırdır Osman Bey? Bu da neyin nesi?' demişti. Bir küçük Ege ya da Akdeniz kasabasına kaçacaktım İstanbul'un hayhuyundan ama çevrem 'Sen deli misin? İstanbul bırakılır da bir kasabaya gidilir mi?' diyordu. Ben de onu sormuştum Hocaya. 'Kalbini ve aklını burada bırakacaksan git ama aklını ve kalbini beraberinde götüreceksen gitme. Huzursuzluk İstanbul'da değil senin kalbinde ve beyninde' demişti de ondan sonra yıllarca daha kalmıştım İstanbul'da.

Ne kalbimi bıraktım bir yerlerde ne de beynimi. Ne de onlar beni terk etti. Sorunsa sevmek, sorunsa düşünmek, sorunsa sormak ve sorgulamak ben sorunlar yumağıyım. Toplum sorunlarla boğuşuyorsa, insanlık dert küpüyse ben bu toplumun bir parçasıyım ya da ben de insanım diyen ve de bir parça aklı olan kim dertten azade olabilir ki?

Şair ne güzel demiş: 'Ya Rab, ne eksilirdi deryayı izzetinden/Peymane-i vücuda zehrab dolmasaydı/ Azade-i asib-i ser olurdum derd ü gamdan/ Ya dehre gelmeseydim ya aklım olmasaydı.' Hadi gençler için günümüz Türkçesini de verelim 'Ya Rab, senin izzet deryandan ne eksilirdi vücut kadehine zehir dolmasaydı. Bütün dertlerden azade olurdum ya dünyaya gelmeseydim ya da aklım olmasaydı.'