Bugünkü yazımızın başlığının altını doldurmanın zorluğunu biliyoruz.

Bu yazımızda, milletimizin karşı karşıya geldiği fiili saldırıların arka planında yer alan manevi tehditleri tahlil edip ilahiyatçılarımızın ihmal edilmez görevlerine dikkat çekmek istiyoruz.

Türkiye, Anadolu'yu ve özellikle de Kudüs'ü vatan yaptıktan sonradır ki, sürekli olarak Hristiyan dünyasının hedef tahtası haline getirilmiştir. Oysa tarihin şehadetiyle inanıyoruz ki, yönettiğimiz her coğrafyaya adalet götürmüşüz.

1095-1270 yılları arasında Avrupa -Hristiyan devletlerce papazların önderliğinde gerçekleştirilmiş Haçlı savaşlarının nedenleri arasında siyasi amaç olsa bile en önemlisi dinidir.

Sekiz Haçlı Seferi sırasında her iki taraftan (Müslüman- Hristiyan) da seve seve kanlarını akıtıp canlarını verenler, dini amaçları için vermişlerdir.

Milletimizin gerek Haçlı seferleri ve gerekse Moğol saldırıları karşısında en büyük sığınağı dini birer eğitim kurumu olan tekke ve zaviyeler ile onları yöneten din alimlerimiz olmuştur.

Aynı durumu Kurtuluş Savaşı sırasında da gerek Büyük Millet Meclisi'nde ve gerekse ülke çapındaki sivil yapılanmalarda da gördük.

Şimdi ülkemiz Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra en ciddi ve en programlı bir saldırı ile karşı karşıya bulunmaktadır.

Dersim, Şeyh Said vb. gibi geçmişteki ayaklanmaların sosyolojik, ekonomik ve psikolojik temelleri ile bugünkü terörün yapısı arasındaki fark mukayese kabul etmeyecek kadar farklı ve tehlikelidir.

Böyle durumlarda ülkenin maddi imkanları yanında manevi dinamikleri de seferber edilir.

Türkiye'de maddi imkanlar için söyleyebildiklerimizi manevi dinamikler için söyleyemiyoruz.

Diyanet'in yetersiz bir-iki (yardım toplama hariç) adımını saymazsak ortada yeterli bir şey gözükmemektedir.

Bu konuda asıl seferber olması gerekenler ilahiyatçılarımız (İlahiyat Fakültelerimiz) olmalıdır.

Televizyonlarda, Müslümanların kalplerinde oluşturulmuş çatlakları kapatacakları yerde daha fazla açmaktadırlar. Akademik kariyerleri ve İslam adına oryantalist bir üslupla adeta kendi dinlerini anlatmaktadırlar.

Türkiye'nin bütünlüğüne ve milletimizin bağımsızlığına yönelik bu ciddi saldırılara karşı manevi moral değerlerimizi harekete geçirmeleri gereken ilahiyatçılarımız ortalarda yoktur.

Gerçekten bazı fetva kahramanları bu ülkede yaşamıyorlar mı? Nerede yaşıyorlar?

Bu kahramanlar ne zaman konuşacaklardır? Selam ve sevgi ile…