Şimdi size bir adamı daha doğrusu bir askeri anlatacağım ve sonunda “Kim bu adam?” diye soracağım.

“Ülkesinin Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın en seçkin subaylarının eğiticisi ve birçok birliğin kurucusu, hayranlık ve saygınlık duyulan bir askerdi. Serbest paraşütçü, dağ ve su altı komandosu olan ilk ve tek subaydı. Halen de tek subaydır. Yalnızca bir seferde, 40 askeriyle yabancı bir ülkedeki terör kampına girip yaklaşık 240 teröristi etkisiz hale getirmişti. Düzenlediği operasyonların sayısını kendi de hatırlamaz. Görev yaptığı sürede 25 kez düşman tuzağını dağıtan, bir defasında arazide pusuya düşen askeri birliğinin başında elindeki makineli tüfekle tek başına teröristlerin arasına girip yaylım ateşle onları tesirsiz hale getirerek birliğinin pusudan çıkmasını sağlayan cesur bir askerdi. Onun vücudunun muhtelif yerlerinde kırık kemikleri birbirine tutturan birçok metal parçaları ve çıkarılamayan kurşunlar bulunuyor. Makedonya Genelkurmay Başkanı; uluslararası bir ortamda, kendisinden “Benim hocamdır (özel kuvvetler), hayran olduğum bir komutandır” diye bahsetmiştir. Harp Okulu dışında Üniversite İşletme bölümü yüksek lisans sahibidir. Hukuk Fakültesi mezunudur. Emekli olduktan sonra serbest avukatlık yapmıştır. İngilizce, Rusça, Arapça bilir. Üç kez Üstün Cesaret ve Feragat madalyası, 6 adet üstün birlik yetiştirme beratı, 180 adet takdirname sahibidir. Sayısız “reşit-onur” rozeti vardır.”

Yukarıdaki satırları Kemal Baytaş’tan aldım. Başlığı “Kim bu adam diye?” atmıştım, soruyu “Kim bu kahraman?” diye soracağım. Kim bu kahraman? Hangi millete mensup? Ve şimdi ne yapıyor?

Bu kahraman, hikayesinden belli, bir subay, bir emekli albay ve benim milletime mensup, bir Türk. Emekli Kurmay Albay Levent Göktaş. Yabancı ülkedeki terör kampı dediğim yer Kuzey Irak taki PKK kampları. Dağıttığı diye yazdığım pusular ise PKK pusuları. Her pusuyu dağıttı albayım bir pusu hariç. Başbakan’ın siyasi başdanışmanı ve AK Parti Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan’ın açıkladığı “orduya kurulan kumpası” dağıtamadı. Ergenekon davası kapsamında 7 Ocak 2009’da gözaltına alındı, tutuklandı, 20 yıl 9 ay hapse mahkum edildi, davası Yargıtay safhasında.

7 Ocak 2009’da önce gözaltına alınıp tutuklanmıştı 10 Mart 2014’e kadar ceza evinde kaldı. Yıllarca teröristlere karşı bu vatan bölünmesin diye dağ başlarında yatmıştı. Beş yıl iki ay da cezaevinde yatı, dağ başlarında kurşun yeme, bir kahpe pusuda can verme pahasına koruduğu vatanında hem de. Biri göreviydi, tamam da öbürü neydi? Kaderiydi deyip geçmek çekilen acıları dindirmeye ve “kumpas iddialarını” unutturmaya yeter mi? Ve de ihmalleri ve işbirliklerini affettirir mi?