Öncelikle bir şeyi ifade etmek gerekir ki, FETÖ ile ilgili olarak, 1970 -1980'li yıllardan başlayarak meydan boş bırakılmış ve eskilerin deyimi ile onların neşv-ü nema bulması sağlanmıştır. Özellikle, 12 Eylül 1980 sonrasında, aşırı solcular olarak kabul edilenle radikal MHP'lilere karşı yürütülen kıyım, Fethullah Gülen grubunun örgütlenmesini sağlamıştır. Hala daha rahmetli Bülent Ecevit'in bu gruba duyduğu sempatiyi anlayamamışımdır. O tarihlerden itibaren bu cemaate kötü söz söylemedim, fakat faaliyetlerinin Türkiye için hayırlı olmadığını, olmayacağını belirttim ve açıkça da sevmedim. Şimdi çoğunluğun FETÖ aleyhindeki sözlerine fazla önem vermiyorum. Zira, bir hastalığın kronik olduğu dönemde tanısı zor, fakat tedavisi kolaydır. Hastalık akut hale gelince, tanısı kolay ve tedavisi çok zordur. Sayın Cumhurbaşkanımızın bile bu konudaki üzüntüleri ve halkından özür dilemesi, çok geç kalınmış bir husus ve anlayıştır. Bu öğüdün mali gücü 50-100 bazılarına göre 150 milyar dolar civarında diye ifadeler kullanılmaktadır. Bu paranın tümü, ülkemizden kaçırılmıştır ve ülkemizdeki tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı vardır. Efendim, bu efendi, bağış listelerini Peygamber Efendimize (s.a.s) gösteriyor ve ondan bu kullarına icazet alıyormuş. Şu anda bile, FETÖ'cüler değil, halihazırda birçok cemaatin liderinin bağışta bulunanlara şefaat edeceğine dair bilgiler, herkes tarafından bilinmektedir. Pekala, bu şahıslar bağışta bulunanlara şefaat edecekler de onlara kim şefaat edecek? Birçok makalemde, dinin çok önemli olduğunu ve o nispette de istismara açık olduğunu yazdım.
Şu anda, boş bir alan var ve bu boşluğu doldurmak isteyen radikal bazı gruplar ise, sırada beklemektedir. Bu alan onların emrine amade şekilde tutulmamalıdır. Zira, 'Bir musibet bin nasihatten evladır' sözünün doğruluğu ortaya çıkmış oldu. Burada üzerinde durulması gereken en önemli husus, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği olan nesillerin, bilimsel verilere dayalı, Cumhuriyet, Demokrasi ve Atatürk ilkelerine göre yetiştirilmesi gerekir. Bu yapılmadığı veya yapılamadığı takdirde, bugün FETÖ'cü yarın başka bir cemaat veya radikal grup bu denemeleri yapabilir. Halen daha bu grup pes etmiş değil, zat-ı muhterem bu sefer de Batıyı Türkiye'ye karşı haçlı seferine çağırmaktadır. Ne kadar hazin bir durum değil mi?
Gazetelerdeki ve televizyondaki bazı konuşmalardan memnun olmadığımı ifade etmek isterim. Kimileri, hatta çok önemli mevkideki birisi, 'sekülerizm'den, kendi anlayışının karşıtı olarak bahsetmektedir. Öncelikle bu ifade ile ne demek istediğini belirtmesi gerekir. Buna karşılık ise, bu şahıslara FETÖ'cü dense yeri vardır. Bir taraftan birlik ve beraberlikten bahsederken, diğer taraftan kimi gruplara bu şekildeki rencide edici ifadeleri kullanmak, bizi ayrıştıran eski hastalıklarından olduğunu göstermektedir. Laik olan veya olması gereken devlettir. Ülkemizdeki tüm vatandaşlar, inançlarına göre dini vecibelerini yerine getirmekte hürdür ve hiçbir baskının olmaması gerekir. Bu konuşmalarda hiç hoşlanmadığım diğer husus ise; elbette dış güçlerin darbe hareketine katıldıkları veya organize ettikleri gerçektir. Fakat, devlet gibi devlet olmanın en önemli şartı, dış güçlere meydan verdirmemektir. Darbenin mazereti, dış güçlerin bunu organize etmesi olamaz. Hala, başımızı dik tutarak ve şapkamızı önümüze koyarak 'devlet olarak, millet olarak ne hatalar yaptık', diyemiyoruz; ikinci bir hataya da tolerans yoktur. Saygılarımla.