Bugünleri mi görmüştü, gözleri görmeyen Aşık Veysel?..
Dost dost diye nicesine sarıldım, benim sadık yarim kara topraktır diyerek...
Şimdi üç kuruşluk çıkarlara kurban dostluklar, mezarı değil, pazarı bekliyor...
Dün dünde kaldı, bugün başka şeyler söylemek lazım...
Ne olduk, nereye sürükleniyoruz?..
Varsa yoksa menfaat...
Geçenlerde sevgili Haldun Baştan dostluk üzerine bir e-posta aldım...
Bugün o öyküyü sizlerle paylaşmak istiyorum...

* * *

Su, kendine sırdaş arıyordu. Önce buluta verdi sırrını.
Ağır geldi sır buluta. Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını...

Sonra göle gitti su. Ona anlattı derdini. Bu arada, bulut suyun sırrını yağmur yapıp, dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için, zaman zaman taşıyordu göl ve çıkıyordu suyun sırrı iyice açığa ...

Sonra nehre verdi su sırrını. Nehir de aldı suyun sırrını, çekti gitti.
Dereye verdi. Dere biraz daha yavaş olsa da nehirden, o da götürdü suyun sırrını bir başka bilinmeze...

Çağlayanlar, şelaleler, akarsular... Hepsi kayboluyordu bir anda...

Sonra bir gün su takip etti dereyi. Dereye, okyanusa kavuşunca farketti su, bütün sırlarının akarsularla, çağlayanlarla, ırmaklarla okyanusa taşındığını.

Karar verdi su. Sırrını okyanusa verecekti. Öyle de yaptı zaten. Tüm sırlarını okyanusa verdi. Artık suyun sırrını okyanustan başkası bilmiyordu. Ne taştı okyanus, ne bir başkasına taşıdı suyun sırrını, ne de kurudu...

Geçenlerde karşılaştık suyla. Bir bardaktaydı. Suskundu.
Çok uğraştım konuşturamadım.
Ben tam giderken Dur! dedi su. Durdum...

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!
Taşıyamazlar, kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar
dedi...

* * *

Bugününüz dünden daha iyi olsun. Okyanus yürekli dostlarınızın olması dileğimle huzurlu ve sağlıklı günlere...