n
n n Biz imparatorluklar kurmuş bir millet olduğumuz gibi aynı zamanda imparatorluklar kaybetmiş bir milletiz de. Kurduklarımızdan çok kaybettiklerimize bakmak ve o kayıplardan özellikle de Osmanlı’nın batış yıllarından günümüze dersler çıkarmak zorundayız. Hele de batan/batırılan bir imparatorluğun varisleri olarak “Yeniden Osmanlı olmak” gibi bir söylemin siyaset sahnesinde prim yaptığı bugünlerde buna çok daha fazla muhtacız.
n n
n n Osmanlı’nın son dönem sadrazamlarından biri de Mehmet Rüştü Paşa’dır. Sinoplu fakir bir kayıkçının oğlu olarak dünyaya gelmiş ama büyük bir azimle çalışarak Sadrazamlığa kadar yükselmiştir. 1859’la 1878 yılları arsında tam beş defa sadaret makamına atanmıştır.
n n
n n Bir gün kötü idareden yakındığı bir sohbet esnasında fükahadan Seyfettin Efendi namında bir zat “Efendimiz, tekrar tekrar sadrazamlık makamında bulundunuz, niçin düzeltmediniz?” diye sorduğunda verdiği cevap bugüne ibretlerle doludur.
n n
n n Bu cevabı meşhur tarihçilerimizden İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın dört ciltlik dev eseri “Son Sadrazamlar”ın birinci cildinden gençlerin anlaması için dilini sadeleştirerek olduğu gibi aktaracağım.
n n
n n Paşa bu soru üzerine “Hakkın var, fakat ben sana gerçeği söyleyeyim de dinle” der ve şöyle devam eder:
n n
n n “Biz elimize dürbün alıyor, uzakta denizin ortasında bir gemi görüyoruz. Dümeni, yelkeni bozulmuş, batacak bir halde çalkalanıyor. ‘Canım bu geminin içinde insan yok mu, durumun felaketini görmüyorlar mı, kurtulmaya niye çalışmıyorlar?’ diyerek gemiyi kurtarmaya koşuyoruz, içine giriyoruz. Bir de ne görelim? Geminin sekenesi (personeli-yolcuları) ellerine defler, davullar, zurnalar almışlar, çalıp söylüyorlar. ‘Yahu, bu ne hal Batıyorsunuz, niçin kurtulmaya uğraşmıyorsunuz?’ diyoruz. Onlar ‘Eh, çok söylenme. Keyfine bak!’diyorlar. Göbek atarak, rakı vererek bizi de kendileri gibi sarhoş etmeye çalışıyorlar. İçlerinden bir kişiye bile meram anlatmanın imkanı olmadığını anlayınca; biz de onlarla bir oluyoruz, bize de aynı hal geliyor, vur patlasın, çal oynasın alemlerine dalıyoruz. İşte iktidara geldiğimizde bir iş göremeyişimiz, söz anlatacak insan bulamayarak sonunda bizim de söz anlamayacak hale gelişimizdendir.”
n n
n n Dünden bugüne değişen pek bir şey olmasa gerek. Ne dersiniz? Ve hele de sen, sevgili milletim sen ne dersin? Bu gemi senin gemin.
n