Yüz yıl öncesinde vatanımızı işgale yönelen devletler için merhum Akif, 'Tek dişi kalmış canavar' nitelemesi ve bunların ortak niteliklerinin de, 'vahşet' olduğu vurgusunu yapmıştı.

Yüz yıl sonra aynı canavarların yine aynı vahşeti gerçekleştirdiklerini görüyoruz.

Bunların legal saldırılarının yanında bir de taşeronlarıyla ve verdikleri silahlarla ayrıca yaptırdıkları illegal katliamları vardır.

İslam coğrafyasında ve ülkemizde akan her damla şehit kanında başta ABD olmak üzere tüm Batının dahli vardır.

İslam coğrafyasının her karış toprağındaki teröre yardım ve yataklıkta payları vardır.

Bunların acımasızlıklarını ve insan dışılıklarını Ortadoğu krizindeki mülteci katliamlarında hep birlikte gördük ve görmeye devam ediyoruz.

Ve Halep, günübirlik örneklerden yalnız birini oluşturmaktadır.

Dünkü yazımızda 500 yıl öncesinden bir örnek verdik.

Bugün de 1974 Barış Harekatı'nda bulunmuş bir yabancı muhabirin anlattıklarını vermek istiyoruz:

'( Türk subayı), buraya gelen ilk gazetecilersiniz. Sizlerden istediğimiz yegane şey gerçeği yazmanızdır.' demiştir.

'Şimdi Rum kadınlarından birkaçı ile konuşalım:'

Bayan Tula: Bize çok iyi davrandılar… İstediğimiz taktirde bizi Rum kesimine götürebileceklerini söylediler…

Bayan Mariya: 18 YAŞINDA, ŞÖYLE DİYOR Mariya: Annemle babam yanımda. Korkuyorum. Savaştan korkuyorum. Fakat askerlerden değil. Bize çok iyi davranıyorlar.'

Rum kadın mutfağının küçüklüğünden yakınıyor. Yakışıklı Türk subayı ellerini açarak şöyle konuştu:

Görüyorsunuz. Onlar istiyor, ben yerine getirmeye çalışıyorum. İstekleri bitmiyor…

… Ve cipine binip Rum MİSAFİRLERİNE yeni imkanlar araştırmak üzere karargahına yöneldi.'

(Milliyet, 6 Ağustos 1974'den naklen Prof. Dr. Aydın Taneri)

Savaş ortamında verdiğimiz bu insanlık dersini hangi Batı ülkesi vermiştir.

Bizim askerimiz bu insanlık dersini kendisine doğrudan kurşun sıkana vermiştir.

Bugün Halep'te bu katliamı yapanlar ise bir avuç petrol için yapmaktadırlar.

Başka söze gerek var mıdır? Selam ve sevgi ile…