İnsanlar, sosyal ve kültürel yönden gelişmelerine katkı sağlamak amacıyla birazcık olsun okuma ve araştırma zahmetine katlanabilirlerse, inanın o kadar güzel ve doğru bilgilere ulaşabiliyorlar ki… Yeter ki bunu gerçekten istesinler!..

Ayrıca; günümüzde GOOGLE denilen sihirli değnekle bu iş o kadar çok kolaylaştı ki… Başta Atatürk olmak üzere öğrenmek istediğiniz her konuda size sadece birkaç kelime yazmak düşüyor, daha sonra çorap söküğü gibi bilgiler dökülüveriyor önünüzdeki ekrana… Ama şunu da itiraf etmeliyim ki, kitap ve gazete okurken alınan o mürekkep ve kağıt kokusunun hazzını ekranda bulamıyorsunuz maalesef. Sanki yanında katık olmadan yenen yavan ekmek gibi geliyor o bilgiler insana…

Geçen gün Doç. Dr. Mustafa Tarakçı'nın, Atatürk'ü anlatan, 'Duruş' adlı kitabıyla ilgili bir araştırma yaparken, karşıma kitapla ilgili şu açıklama çıktı: 'Duruş'tan kastedilen 'dik duruş', herkesin karı değildir! Milli mücadelenin lideri, Cumhuriyetimizin kurucusu, ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yaşadığı 57 yıllık kısa hayatında bunun en güzel örneklerini vermiştir. Atatürk'ün özellikle yabancı devlet adamlarına karşı onurlu duruşu ve verdiği yerinde cevapları bugün dahi okuyanların gönüllerini ferahlatmaktadır. Bu kitapta Atatürk'ten örnek alabileceğimiz duruş, tavır ve hareketlerle tamamlanan yerinde cevap örneklerini okuyacaksınız' diyor. İşte kitapta Atatürk'ten güzel bir örnek:

Atatürk'ün Fransız Sözlüğünde Türkler İçin Kullanılan Çirkin Deyimi Kaldırtmasının Hikayesi

Fransa'da çok meşhur bir sözlük vardır; Larousse. Bu sözlükte bir kelime var; "décapiter"... Bu kelime, 1931 yılındaki sözlükte; "boynunu vurmak" diye ifade ediliyor. Kelimenin bir başka anlamı daha var; "Kazığa oturtmak", yani sivri bir kazık hazırlamak ve kazığın bir ucu insanların ağzından çıkacak şekilde üzerine oturtmak. Vahşi bir uygulama. Burada, kazığa oturtmak deyiminin manasını açıklığa kavuşturmak için örnek veriliyor: 'Türkler, bugün bile esirlerini kazığa oturturlar."… Atatürk bunu öğrenince, Fransız Büyükelçisi'ni yemeğe davet ediyor. Elçi, diğer elçilere böbürleniyor, hava atıyor; Atatürk tarafından davet edildiği için. Köşke geliyor, yemekler yeniyor. Atatürk tabii bir şekilde, Elçiye bu kelimenin anlamını soruyor. O da bildiği anlamı söylüyor. Atatürk; "Kelimenin başka bir anlamı var mı?" diye sorunca, Büyükelçi; "Bunu söylemek için sözlüğe bakmam gerekir" diyor. Atatürk; daha önce hazırlamış olduğu ve çalışanlarına öğütlediği şekilde 'Larouse"u getirtip, Büyükelçinin önüne koyduruyor. Elçi, daha işin nereye kadar gideceğinin farkında olmadan hevesle okumaya başlıyor. Ancak kelimenin karşısında "kazığa oturtmak" konusunda verilen örnek cümleye gelince, yarıya kadar okuyabiliyor ve yarısından sonra yutkunarak Atatürk'ün yüzüne bakıyor. Atatürk diyor ki: "Demek ki biz Türkler; bugün de esirlerimizi kazığa oturtuyoruz öyle mi, öyle mi Sayın Sefir? Sözlüğünüze böyle yazmışsınız, bu doğru mu?" Sefir, hemen sözlüğü biraz karıştırıyor ve bir kaçamak noktası bularak diyor ki; "Efendim bu sözlük; Katolik Kilisesi'nin matbaasında basılmış, bildiğiniz gibi biz laik ülkeyiz, kilisenin yaptıklarının bizim hükümetimizle bir ilgisi yok. Bizi ilgilendirmez ve biz kiliseye karışamayız." Atatürk: 'Öyle mi efendim, siz laik bir ülke olduğunuz için demek ki kiliselere karışamıyorsunuz. Öyleyse ben de yarından itibaren İstanbul'daki kiliselerin kapılarına koca birer kilit astırıyorum" diyor. Bunu duyan Sefir, birden ayağa kalkıyor ve "Ekselans, protesto ederiz" diyor. Bunun üzerine Atatürk; 'Hani sizi ilgilendirmiyordu, karışmıyordunuz" diyor ve ilgililere dönerek; "Sefire yolu gösterin" diyerek, bir anlamda onu kovuyor. Sonra ne mi oluyor? Tabii ki Fransız hükümeti; laiklik söylemlerini bir tarafa bırakıyor, hemen o sözlük toplatılıyor ve yeni baskısında o cümle çıkarılıyor…

Şimdi, Atatürk'ün yukarıdaki asaletli ve onurlu davranışına bir bakınız… Bir de, yüreğimizde derin bir yara olarak kalan, 4 Temmuz 2003'te Irak'ta Kahraman 11 Türk Askeri'nin başına ABD askerleri tarafından çuval geçirilip tutsak edildiklerinde, o tarihte ülkeyi yönetenlere, 'ABD'ye protesto notası verecek misiniz?' diye sorulduğunda, 'Nota dediğiniz konu müzik notası değildir' diye verilen cevaba bakınız ve aradaki farkı görerek yorumu siz yapınız…

Yüce Atatürk'ün ışığıyla aydınlanan ve yolunda ilerleyen bir Türkiye'de yaşayacağımız güzel günler dileğiyle…

Hoşça kalın… Dostça kalın…

[email protected]