n

n
n Hıncal ULUÇ, 30.12.2012 tarihli SABAH Gazetesi’ndeki köşe yazısında Rainer Maria Rilke’ den alıntı yaparak “YAZMAK YAZMAMAK” başlığı altında şiir yazmaya çalışan bir okuruna verdiği cevaba, köşesinde yer vermiş.
n
n İyi de etmiş.
n
n Okuyalım mı?
n
n Okuyalım:
n
n “Dizelerinizin güzel olup olmadığını soruyorsunuz. Bunu bana soruyorsunuz. Belki benden önce başkalarına da sordunuz. Onları dergilere gönderiyorsunuz, başka şiirlerle karşılaştırıyorsunuz. Onlar bu çalışmalarınızı beğenmeyince canınız sıkılıyor. Peki o halde (Öğüt vermemi siz istediniz madem) size yalvarıyorum bütün bunlardan vazgeçin. Siz dışa bakıyorsunuz ve bunu yapmamalısınız. Size bu konuda hiç kimse yardımda bulunamaz öğüt veremez. Yalnız bir yol vardır. İçinize dönün. Size “Yaz” diyen nedeni araştırın. Kökleri yüreğinize dal budak salıyor mu, buna bakın. Yazmazsanız yaşayamayacak mısınız? Bunu söyleyin. En çok da gecenin en sessiz bir anında “Yazmalı mıyım” diye kendinize sorun. İçinizin derinliklerinden gelen yanıt “Evet” ise, bütün gücünüzle “Yazmalıyım” diyebiliyorsanız o zaman yaşamınızı bu gereksiniminize uygun olarak kurun.”
n
n Rilke böyle demişken, Hıncal ULUÇ ustanın buna köşesinde yer vermesi bendenize şiirlerini gösteren, gönderen okurlara da objektif bir yanıt olmuş oldu.
n
n Aslında yazmak konusunda Ekim 1992 yılında Kuzeysu Dergisi’nde yayınlanan bir yazımda 20 yıl öncesinde neler dediğimi anımsıyorum.
n
n Okuyalım mı?
n
n Hadi onu da okuyalım:
n
n YAZMAK
n
n Pencereme bir kuş kondu. Uzun uzun yüzüme baktı. Ne düşünüyordu acaba? “Bu adam daktilosunun başında ne yapıyor böyle?” diye mi düşünüyordu yoksa? Yok canım. Daha neler: İnsanı hayvandan üstün kılan düşüncesi değil midir?
n
n Şimdi de kanatlarının altını gagalamaya başladı. Müzik setinde Ravel’in “Bolero” su ağır ağır
n
n çalarken birden yükselmeye başladı. Kuş ürktü. Bir çırpıda havalanarak bahçemdeki havuzun kenarına kondu. Su içmek istedi, içemedi. Ürkek ve tedirgindi. Havuzun çevresinde döndü döndü ve tekrar gelip pencereme kondu.
n
n Yerimden kalktım. Dışarı çıktım. Kuş bu sefer de benden ürktü. Kanatlarını çırparak uçtu, gitti. Havuzu iyice doldurmak için musluğu açtım. Su yükselmeye başladı. Bir süre sonra havuz tamamen doldu. Musluğu kapattım. Eve girip daktilomun başına oturdum. Ne yapıyordum ki böyle? Sahi, “Yazmak” konusunda bir yazı yazacaktım…
n
n Bir insan neden yazar ki? Bu konuda, Karadeniz Postası Gazetesi’nde yayımlanan –Bir Yazar- adlı öykümde şöyle demiştim: (On dokuz yaşlarında… Oturmuş geniş masasının bir kenarına bir şeyler yazıyor apak kâğıtlara… Yazıyor ama neden yazıyor? Niçin yazıyor? Niye kime yazıyor? Bunu biliyor mu? Bilmezse yazar mı? Bilmek, bilmek anlamak mı? Algılamak anlatmak mı? Öyleyse okumak da yazmak mı? Yazmak: “Dünyayı tanımak, onu dost hale getirmektir.” Bunu biliyor mu? Bilmezse yazar mı? Ama en çok neyi yazabilir? Yaşantılarını, gözlemlerini ve kendisini… Doğru ama neden yazıyor neden? Belki, Sait Faik Abasıyanık gibi “Yazmazsam deli olacaktım” mı diyor? Yazıyor işte. Öyle ki gözlerini kâğıttan ayırmadan… Kim bilir aklından ne gerçekler yansıyor kâğıtlara… Yaşamak ah yaşamak güçle çıkarsın aydınlığa…) diye devam ediyor…
n
n Benimle yapılan bir röportajda da, oturur öyküler, şiirler yazardım. Ben yazarken kafamdaki insanlar yalan dünyasını yalansızlaştırırlardı… demiştim.
n
n Aslında yazmak benim için bir insana ulaşmaktı. Ona varmaktı. Hatta ona kavuşmaktı. O kimdi? Ben kimdim? O muydum? O kimdi sahi? Her şeyimdi. “Sevmekle başlar her şey” demişti biri…
n
n Birden canım sıkıldı. Bir sigara yaktım. Daktilomun başından kalktım. Camdan dışarı baktım. Az önce benden ürken kuş, havuzun başında su içiyordu. Üstelik gagasını kaldırıp kaldırıp bana doğru sallıyordu…
n
n Önemli olan, dünyamızın yaşanılır bir yer olmasıdır. Bu da mutluluk üretim araçlarının ve insanların gelişmesine bağlıysa, yazılan her yazı da bunun için olmalı diye düşünüyorum…
n
n Öyle değil mi?
n
n ***
n
n Evet 20 yıl öncesinde böyle demişim.
n
n Şimdi “Öyle” diyen sesinizi duyar gibiyim…
n
n Gelelim sadet - e.
n
n Gelelim.
n
n Haftaya görüşmek üzere
n