Ona Güneydoğu’nun Paris i diyorlar. Bence Bangkok u demek daha mantıklı .
Kaoslar ve keşmekeş şehri Gaziantep. Gidilesi, görülesi bir yer.
İki milyonun üzerinde nüfusu ile sekizinci büyük ilimiz.
Tarihi anlamda kendine haklı bir yer edinmiş, dünyanın en eski yerleşkelerinden biri.
Onu cazibe merkezi haline getiren en önemli faktörlerden birisi Asur ve Hitit medeniyetlerinin izlerini hala taşıyor olması. Medler ve Persler burada yaşamış.
Ünlü mitoloji kahramanı Achilleus (Aşil) bu toprakların ünlü yiğit delikanlısı.
Dünyaca ünlü ZEUGMA Müzesi de burada. Eski Bakan yeni Belediye Başkanı Fatma Şahin de paha biçilmez antik mozaiklerin üzerine topuklu pabuçları ile burada basarak tarihe acı bir not düşmüş.
Eski ipek yolu Gaziantep ten geçiyor . Bütün medeniyetlerin kesişme noktası Gaziantep.
Türkü , Kürdü , Arabı Süryanisi , Alevisi ve dahası ile kozmopolit bir nüfus.
Sıcakkanlı, güleç yüzlü misafirperver hoş insanlar topluluğu.
Bir sabah sadece beş liralık alışveriş yaptığım esnafın yüzündeki kocaman gülümseme ile bana Allah kesene bin bir bereket versin. Dediğini asla unutmayacağım.
Her sabah Tahmis Kahvehanesi’nde sabah kahvemi içerken kara çarşaflı kadınların da nargilelerini keyifle tüttürmeleri bana çok ilginç geldi.
Sabah kahvaltısı yerine içtikleri Beyran çorbası meyvelerden yapılan kebapları peynirleri, acılı ezmeleri , içli köfteleri , Diğer kebap çeşitleri ile üç yüze yakın bir yemek çeşidi yelpazesine sahipler.
Şimdi sıkı durun. Baklavayı anlatmak çok zor.
Bunu ancak yediğinizde nefasetini anlayabilirsiniz.
Benim baklava yeme tekniğime kulak verirseniz;
Gözlerinizi kapatın, fıstıklı baklavayı alt tarafı damağınıza gelecek şekilde yerleştirin ve sadece kulağınızı baklavanın damağınızdaki hışırtısına odaklayın. ‘Cennet’e girmiş gibi bir duygu bu. Gerisini ne siz sorun .Ne de ben anlatayım.
Gaziantep, tek kelime ile bir gastronomi şehri.
Gaziantep, Türkiye sanayi ve ticaretinde çok önemli bir merkez.
Türkiye nin en önemli halı dokuma tezgahları, ipekçilik tekstil ve dokumacılık.
Makine sanayi ve daha birçok sektörde imza atmış bir kent Güneydoğu’da.
Bakırcılık ise eski bir el sanatı.Bakırcılar çarşısında gezerken ustaların çekiç sesleri, hoş bir tını ve uyumlu bir müziğe bırakıyor yerini. Kapalı çarşıda dahi göremeyeceğiniz en nadide parçalar bu çarşıda arz-ı endam ediyor.
Gaziantep i görünce fıstık ağacının da zeytin ağacı kadar kutsal bir ağaç olduğuna karar verdim.
Fıstık ağacını kendileri için değil de çocukları için dikiyorlar. Zira bir fıstık ağacı ancak yirmi beş yaşına geldiğinde kemale erip en verimli döneme giriyor.
Fıstık ağacının meyvesi bir üzüm salkımı gibi. Zahmetli ve zor bir tarım olduğundan daha çok yoksul insanlar bu tarıma yönelmiş. Üreticiden çok ucuz alınan fıstıklar, kalite ve rekoltesine göre kilo başına altmış liraya kadar satılıyor.
Üreticinin makus talihi her yerde aynı galiba. Vicdanı topal kalmış adalet ve sömürülen emek.
Kapitalizmin çarkı her yerde aynı hızla dönüyor.
Belli mi olur Fırat Nehri belki de bu yüzden bu kadar azgın ve kızgındır.
Oysa ne kadar da masum bir görüntüsü var.
Yeşil ipek bir şal gibi sarıyor Mezopotamya ovasını.
Fırat akar, serindir.
Suları kerimdir.
Deşme yarem derindir.
Acısı bedenimdedir...
Başımın tacı , gözümün yaşı gibisin Fırat...

SOKAĞINIZIN KÖŞESİNDE BİR KEDİNİN AÇ YATMASI VİCDANINIZI ACITMIYOR MU
SOKAK HAYVANLARI İÇİN KAPINIZIN ÖNÜNE BİR KAP SU BİR KAP YEMEK KOYUN LÜTFEN.