Her yurtdışına çıkışımda, bu sendrom depreşiyor bende. Almanya, Hamburg dan sekiz saatlik bir otomobil yolculuğu ile Münih yakınlarında Günzburg adlı bir banliyöye geldim.

Yaklaşık 800 kilometrelik bir otobandan yol boyu, adeta iki yeşil deniz arasında yolculuk ettim.
Her iki yanım ormanla kaplı, her yer tertemiz ve yeşil. Otobanda ne bir atık ne de bir hayvan ölüsü gördüm.Ülkemde ise yollar ne acıdır ki araçların çarpıp, ortalıkta bıraktığı hayvan cesetleri ile dolu. Yol boyu rüzgar enerjisinden yararlanmak için rüzgar türbinleri, mekanik güç için yel değirmenleri, güneş erkesi kullanıyorlar. Üstelik de olmayan güneşleri ile...


Danimarka da %19, İspanya ve Portekiz de %13, Almanya ve İrlanda da %10 olmak üzere bazı ülkelerde (hükümetin desteğiyle) rüzgâr gücü ve güneş enerji kullanımı gözle görülür şekilde, hızla artıyor. Nükleer ölüm santralleri kapatılıp, yerini doğal enerji kaynaklarına bırakıyor. Türkiye de çalışmalar yeni yeni başladı ama nükleer enerji santralleri... Hem de Çernobil faciasına sebep olan Rus firmasının %51 ortaklığı ile. Akkuyu da Çernobil gibi felaketimiz olacak. Nükleer atıklardan da Türkiye den sorumlu olacak yapılan anlaşmaya göre. Yani topraklarımız, denizlerimiz felaketin eşiğinde... Nükleer ölümdür.

Sınırın öbür tarafı ile aramızdaki fark, doğaya ve insana yaşam hakkına saygılılar. Onlar insana, biz ise paraya çalışıyoruz. İşin özü, biz tamamen duygusal yaşatılırken, hayatımız pazar tezgahı gibi ortalıkta peşkeş çekiliyor. Onlar ise insan olmanın onuru ile yaşıyorlar. İnsanlar mutlu, özgürler ve haklarının bilincinde, çünkü insani hakları var ve alabiliyorlar.

Medeniyet satılan bir meta değildir. Medeniyet kültürdür, birikimdir, çağa uymaktır.
Medeniyet eğitmek ve eğitilmektir. Medeniyet okumak ve okutulmaktır.

İki gece Günzburg da konakladım. Burası bir köy. Adı köy ama mükemmel ötesi bir yerleşke.
Sadece çocukları mutlu edebilmek ve hayal güçlerini geliştirmek için hayata geçirilmiş bir macera parkı, merkezi hatta küçük çaplı köyü... Ben bile bu yaşımda büyülendim. İstanbul Sütlüce de inşa edilen MiniaTürk ün nereden esinlendiği netleşti. Berlin den tutun Venedik e kadar dünyanın ünlü en güzel şehirlerini inşa etmişler. Göllerde sandalla kürek çekip , dağlardan su kanalları içinde aşağı kayıp, biyonik merkezlerde teknolojiye esir düşüyorsunuz. Ya da Mısır da Ramses ile aynı odada konaklayabiliyorsunuz. Anlatmakla tükenecek gibi değil. Adeta çocuk köyü. Ama işin en can alıcı noktası, bu kadar medeniyet ve teknoloji ile yoğrulmuşken, bir gece yürüyüşünde yolunu şaşırmış bir ceylanla ya da bir sincapla göz göze gelmeniz çok olağan...

Münih te 1982 yılında kurulan Oyuncak Müzesi ni gezdiğimde, halimize yine güldüm. Oyuncaklar da aynamız, orada da 30 yıl geriden gelmişiz. Bu demektir ki, hayal gücümüz dahi 30 yıl geriden geliyor. Oyuncakta bile gelişim ve geçirdiğimiz aşama aslında, nasıl yaşadığımızı anlatan bir kavram gerçeği, görmek isterseniz.

Hayat devam ediyor her şeyi karşın. En önemlisi sınırın ötesinde arkama bakmadan ve gölgemin beni sinsice takip etmediğinden emin ve uygar bir şekilde yol alıyorum hayatın içinde

HAYVANLAR MUTLU KUŞLAR BİLE GERÇEK ÖZGÜRLÜĞÜN TADINA VARARAK KANAT ÇIRPIYOR... KEŞKE BU KANATLARIN SESİNİ SİZLER DE DUYABİLSEYDİNİZ...