Eşeğin beli çökmüş, zayıflıktan ve bakımsızlıktan ipleri neredeyse bedenine girmişti.

Üç küçük erkek çocuğu idiler. Eşekle beraber bir köşeye sinmiş bekliyorlardı.

Yozgat'ın acı soğuğu yarı çıplak bedenlerine hançer gibi saplanıyordu.

Babalarının beklediği orta yaşlı kadın gelmiş ve keskin bakışları ile üç çocuğu süzüyordu.

Çocukların ağızlarını tek tek açıp baktı. O henüz sekiz yaşında idi. Süt dişlerinin birkaçı kalmıştı ağzında. Bir hayvan gibi hissediyordu çocuk kendisini.

Kadının kocaman hantal avucunun içinde eli kaybolmuştu. Ağlıyor yerlere yatıyor direniyordu gitmemek için. Son bir hamle babasının paçalarına yapıştı. Nafile ödenmişti parası çok önceden. Babanın da gözleri doldu yavaştan. diğer iki kardeş köhne eşeğe binip tekrar köyün yolunu tuttu kadersizce.

Tüm zamanlar içinde çocuk anasını bir kez görebildi gizli kaçamak. Anası gizlice okul çantasının içine küflü küçük bir kutu bıraktı.

Çocuk aylarca gözyaşı döktü "Anamı isterim " diye.

Orta yaşlı kadın, ona ve kaderine nispet ( Mutlu ) diye yazdırdı adını nüfus kağıdına.

Nüfus kağıdına baktı evirdi çevirdi çocuk. Fırlattı öteye usuldan.

Zamanlar aktı kadın çocuğu sevdi sardı. Çocuk da onu.

Çok baharlar geçti. Çok da kışlar geçti hayatın içinden. Kadın iyice yaşlanırken, çocuk genç delikanlı oldu. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun olduğu gün kadın ona atalarından kalma el dokuması bir halı hediye etti. Kök boyalarından dokunan halı hala toprak kokuyordu sanki.

Yaşlı kadın bir gün gitti. Ve bir daha hiç dönmedi gittiği yerden. Çocuk artık genç bir Mülkiyeliydi.

(Mutlu) ismi onu yükseklere çok yükseklere çıkardı.

Gümüş fincanlarla karşılıklı kahvemizi içerken, ikimizin de gözlerinde gizli yaşlar vardı.

Sonra usulca elimi tutup beni üst katta kocaman görkemli bir odaya çıkardı.

O , söylemeden tanımıştım yerdeki toprak kokan halıyı. El dokuması yüzlerce motifin cümbüş ettiği bir dağ kilimi idi.

Yavaşça ve özenle halıyı çekti. Parkelerin arasına elini sokup oynattığı yerde bir boşluk açıldı.

Elini uzatıp eski bir kutu çıkarttı. Anasının küf kokan kutusu . Okşarcasına kutuyu açtı.

Anasının tülbentinden kopmuş tek bir oya...Bir tutam saç anasının kınalı örgüsünden.

Bir de kayısı çekirdeği köyünün bahçesinden yediği son meyvenin. Göğsüne bastırdığı kutuyu usulca yerine koyup halıyı çekti.

"Bunu da yaz " dedi. Ona söz verdiğim gibi yazmaya çalıştım.

Aslında bu yazıyı inci taneleri ile yazmalıydım.

Hep söyler hem de yazarım. İnsan hayatında isimler önemlidir diye.

İsimler bazen insanın karakteri , bazen de kaderi olur.

O şimdi torunları ile mutlu yaşıyor.

Kardeşlerini ise eşeğin üzerinde titreşirken hatırlıyor son kez…

BU KIŞ VE HER KIŞ..

SOKAK HAYVANLARI İÇİN BİR KAP YEMEK.

BİR KALP SEVGİ…