Tam bir hafta önce pert olmuş bir aracın içinden sağ çıkabildim.

Azrail mi beni ıskaladı, ben mi Azrail'i ıskaladım bilemiyorum.

Ancak bir daha onunla karşılaşmayı asla istemediğim kesin.

Ölüm denilen başlangıç veya son, her zaman çok yakınımızda imiş.

Aldığım nefes kadar içimde imiş meğerse ölüm...

İlk şoku atlattığında, hemen kıymetlilerin geliyor aklına.

Onlara sarılmak korkunu susturmak istiyorsun. Eline koluna hakim olamayıp titriyorsun korkudan. Buz kesiyor hem bedenin, hem de ruhun.

Dilin tutulup, yüreğin ağzına tıkaç oluyor adeta.

Hiç haber vermeden apansız çıkıp geliyormuş ecel.

Ölüm her yerde her an beklemede. En güzel anınızda, en iyi ve en kötü gününüzde.

Siz hayal kurarken, ağlarken, gülerken bir bardak suyun içinde ya da bir kadeh şarapta.

Yolda, izde, hastanede, postanede, meyhanede...

Azrail her an mesaide...

Hayat ne kadar gizemli ise, ölüm de o kadar sır.

Size nerede ne zaman ne yapacağını bilemiyorsunuz. Hangi kavşakta hangi yolda meçhul. Hayat denilen çizgi o kadar kısacık ki hiç üzmeye ve üzülmeye değmiyor.

Geriye sizi övecekleri birkaç cümle bırakabilirseniz mesele yok.

Geride bıraktıklarınız ise seçimlerinizdir. Herkesin bıraktığı görecelidir.

İyilik, kötülük, güzellik, ihtiraslar, kıskançlıklar, sevdalar.

Çocuklar, torunlar, torbalar. Arkadaşlar ve arkadaşlıklar...

Ve de hala kalabildiyse dostluklar. Seçenek sizin...

Seçeneğiniz ise hayatınızı belirler. Seçimlerinizin kalitesi ise hayatınızın standardıdır.

Hayat yaşla değil, yaşayarak, deneyerek, ağlayarak, gülerek ve yanılarak öğreniliyormuş.

Anladım ki, hayat ve ölüm atbaşı gidiyorlarmış.

İpi göğüsleyen ise elbette ölüm. Mühim olan fnish noktasına gelmeden derinleşebilmek.

İnsan dediğin hataları ile yüzleşmeli ve tekamül etmeli.

Kendini sorgulayıp, yargılamıyorsan yaşamıyorsun demektir.

Tekamülün sonu yoktur. Ölüm dahi tekamüldür, varıştır.

Her yeni doğan gün bizi biraz da fnish çizgisine yaklaştırmaktadır.

Özet olarak hayat azgın bir su. Köpürerek bendini ve haddini aşarak akan bir su...

Ölüm ise köprü... Sırası gelen köprüden geçip sonsuza kadar var olmaya gidiyor.

Bana gelince köprünün tam da ortasından geri döndüm.

Azrail'e biraz rüşvet verdim. Beni bekleme salonuna aldı.

Dün gece Nazım kulağıma şöyle fısıldadı.

'Yeminimiz var hayat...

Ne kadar inatlaşırsan inatlaş...

Yine de seni en güzel yerinden yakalayacağız...'

Vallahi de yakalayacağım, billahi de yakalayacağım...

SOKAKLAR SOĞUK VE ISSIZ

ONLAR AÇ... VE ÜŞÜYORLAR...